Ajans Bakırçay
2022-03-14 13:33:04

14 Mart

Recai Şeyhoğlu

recaiseyhoglu1952@gmail.com 14 Mart 2022, 13:33

14 Mart 1883’te Londra’da sonsuzluğa yürümüş Karl Marks.

Feylesof, politik ekonomist ve bilimsel sosyalizmin kurucusu olarak anılan Karl Marks’ın adının hâlâ bir bayrak gibi dalgalandığına tanık oldukça insan öldüğüne inanamıyor.

Ezilen halkların kurtuluşu için bayraklaşmış bir portre!

Adıyla, öğretisiyle her coğrafyada yaşamaya devam ediyor.

Almanya’da doğmuş, İngiltere’de ölmüş ama dünyanın dört bir köşesinde hâlâ varlığını sürdüren ikinci bir Marks yok.

Onun öğretisini bilmekte/ öğrenmekte yarar var.

Okuyunca insan neler öğreniyor…

Hasan İzzettin Dinamo’nun 'İkinci Dünya Savaşı’ndan EDEBİYAT ANILARI' kitabında okudum şu satırları:

"Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, Mustafa Kemal’in genel karargâhı olan Ziraat Mektebi’nde 1920-21 yıllarının sıra dalgalar gibi felâketlerinin devrimcilere tosladığı günlerde koltuğunun altında Marx’ın Kapital’ini taşır. Bundan kendisi bir şeyler öğrendiği gibi Mustafa Kemal’ de anlatırdı. Lider, bütün çevresinin Sollarla sarıldığı, yeryüzünün sola gittiği kaygısına kapılarak, ne olur ne olmaz, Marx üstüne bilgi edinmeye çalışmış, Bozkurt’tan yararlanmıştı."

İşte, onun o günlerden kalma sosyalizm sempatisi, Atatürk’ün ölümüne dek sürmüştü.

İkide bir Ankara Radyosu’ndan onun Markxizmi överek şöyle dediğini işitirdik:

"Türkiye’nin iktisat sorunları ancak Marksist metotlarla çözümlenebilir, bütün öbür çabalar boşunadır."

Mahmut Esat Bozkurt, bunları söyledikten sonra gelecek suçlamaları önlemek üzere şöyle derdi: "Ben komünist filan değilim ha!"

***

Dünün lideri Kapital’i okuyup bilgilenmeye çalışırken, Marks’ı öğrenirken bugünün lideri de, tek bir bilimsel kitap okumadığını kanıtlamak istercesine, yurtdışına gitmek isteyen doktorlar için "Giderlerse gitsinler" diyor.

2012 yılında yurtdışına çıkmak için 59 doktor başvuru yapmışken bu sayı 2021 yılında 1405, 2022’nin ilk iki ayında ise 197 oldu. Son on yılda ise 4.891

Lider olan kişi hiç sormaz mı, "Sizin derdiniz ne, niçin ülkeyi terk ediyorsunuz?"

Lider bilinen kişiler elbet sorar böyle bir soruyu…

Tayyip Erdoğan sormuyor.

Davutoğlu’nun sözleri kamu vicdanının sesi gibi: "Siz niteliğe düşmansınız. Hekimliği anlamamışsınız, anlayamazsınız."

Başkan, "Gitmeyin evlatlarım, koşulları iyileştireceğiz, bu memleket hepimizin, ülkemizde kalın lütfen" demek yerine "Gidiyorlarsa gitsinler!" efelenmesinde bulunuyor.

Almanya ne yapıyor?

1,5 milyon işçi açığı için yasal değişikliğe gidip yurt dışından gelecek doktor, mühendis, avukat, gazeteci ve öğretmen için yasaları yumuşatıyor.

Bizimkisinin umurunda değil!

14 Mart Tıp Bayramı için "Doktorlarımızı seviyoruz" türünden bir açıklama mı yapar yoksa gene posta mı atar, bilemiyorum. Çünkü bir dediği diğer dediğine uymuyor Erdoğan’ın…

Bunun örnekleri, toprakta karınca kadar çok çünkü…

***

14 Mart Tıp Bayramı…

14 Mart 1883, Ölümsüz Karl Marks’ın sonsuzluğa yürüdüğü tarih…

14 Mart 2004, Bergama’nın Ayaskent’inde 4500 kitapla üçüncü kütüphaneyi açtığımız tarih…

***

Cumhurbaşkanının, "Az para aldıkları için gidiyorlarmış. Giderlerse gitsinler, biz de yeni mezunları, asistanları onların yerine koyar, yolumuza devam ederiz" sözleri bana gene onun diplomasızlığını anımsattı. Alnının akıyla bir fakülte bitirmiş kişi hiç böyle konuşur mu?

Gerekirse yurtdışından ülkemize dönmek isteyenleri süratle davet eder ve onları ülkemizde istihdam ederiz. Buralar boş kalmaz, merak etmeyin, diye sözlerine devam ediyor Sayın Erdoğan.

Cumhurbaşkanları, işte bunun için fakülte mezunu olmalı. 85 milyonun tamamını kucaklayabilmek için... Oysa söylenen sözler, son derece itici, cahilce ve halkı kucaklamaktan yoksun.

Hitler faşizminden kaçıp yurdumuza / Atatürk Türkiye’sine sığınan Alman bilim insanlarından, Türkiye’den Almanya’ya sığınan bilim insanlarına…

Nereden nereye geldik.

Bugünlerde çok gündemde ya… Hani şu sarışın Boğaziçili…

Başbakanlığı yıllarında sayılmaz derecede potlar kırmış, gaflarda bulunmuştu.

"Kadınlarımız işsizleştirildi" diyeceğine "İşsizlerimiz kadınlaştırıldı" demişti anımsayacağınız gibi…

Demek ki potlar/ gaflar sadece diplomasızlar tarafından değil, diplomalılar tarafından da kırılıyor/ yapılıyor.

Pot kırmadan konuşacak / gaflarda bulunmayacak, posta atmadan konuşacak siyasileri ne zaman göreceğiz, ben de sizler gibi meraktayım.

Türkiye Türkiye olalı böylesini görmemişti.

***

Çetin Altan, hep "enseyi karatmayın" derdi.

11 Mart’ta Ayvalık’ta Şeytanın Kahvesi’ndeydim. Suat, ressam ve heykeltıraş dostlarla uzun uzun konuştuk, Kimilerinin kulaklarını çınlattık. Başkanın bir sanat kurulu oluşturması gerektiğinden söz ettikten sonra Bergama’ya doğru yola çıktım.

10 YJ 103 plakalı Otogar dolmuşuna bindim. Eski Garaj’ın orada altı- yedi öğrenciyi alıp yola devam edecekken Ceren adlı ortaokullu kızımızın kartı yeterli gelmedi.

Hemen indi dolmuştan ve bize sırtı dönük olarak çöktü uygun bir yere. Arkadaşları seslendi "Ceren!" diye. Oralı olmadı. Belli ki arkadaşları kart basacaktı. Ceren, dönüp bakmadı bile.

İşte beni çok etkileyen o an da o an yaşandı. Şoför Fırat Bey, "Ceren, gelir misin buraya? Kartın yeterli değil diye seni burada mı bırakacağız, her şey para mı demek, lütfen gelir misin?"

Ceren hiç ses çıkarmadan bindi. Yolda ne Fırat Bey konuştu ne de Ceren. Dolmuş sessizliğe büründü adeta.

Bir sitenin önünde inen Ceren’i de, otogarda eyvallah dediğim Fırat Bey’i de kucaklayasım geldi. Yaşaran gözlerle Bergama dolmuşuna bindiğimde kendi kendime mırıldandım.

"Enseyi karatmaya gerek yok, iyi şeyler de oluyor."

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.