Ajans Bakırçay
2022-02-21 15:17:15

Yoksulluk çocuklarımıza da miras kalacak!..

Özgür Duygu Durgun

21 Şubat 2022, 15:17

"Prekarya"'nın sözlükteki tanımı şöyle;

"Ağırlıklı olarak; sınırlı-kontratlı, yarı zamanlı, proje bazlı sözleşmeler ile işgücü piyasalarına iş yapan sınıf".

a da daha basit dille, hayatı belirsizliklerle dolu, eline ne kadar gelir geçeceğini asla bilemeyen, 7/24 çalışmaya ve işten çıkartılmaya hazır tüm emekçiler. Ben, sen, o, hepimiz.

Kavramı ilk kez telaffuz eden isim İngiliz iktisatçı Guy Standing. Kelime, köken olarak İngilizce precarious’dan geliyor. Yani güvencesiz, belirsiz, istikrarsız.

Kim bu prekarya?

Başta kadınlar. Evdeki ücretsiz emekçiler, işyerlerinde de en güvencesiz çalıştırılanların başında geliyor. Kadı işçi aynı zamanda kayıtdışı ekonominin en sevdiği işçi profili. Ardından gençler geliyor. Eskiden nitelikli bir üniversite diploması sayısız kapı açarken bugün metalaşan eğitim sisteminde her sene on binlerce üniversite (!) mezunu öyle kolay iş bulamayacağını biliyor.

Bir de emekliler var. Hayatlarının sonbaharında yeniden çalışmak zorunda olan, seyyar satıcılık, pazarcılık, taksicilik, hamallık gibi eziyetli işleri üstlenen büyüklerimiz.Onlar da prekarya sınıfının en güzide üyeleri arasında.

Hemen her iş kolundan yeni örnekleri listeye eklemek mümkün. Plaza çalışanları, öğretmenler, akademisyenler, sağlık emekçileri, motokuryeler, depo çalışanları...

Ve dahası, göçmenler. Hayvan barınağından hallice yerlerde yaşamak zorunda olan, çalıştıkları atölyelerde kilitli kapılar ardından can veren, yerinden yurdundan kopmuş insanlar.

Ne yazık ki artık çocuklar da bu korkunç düzenin çarklarına girmeye zorlanıyor. Yoksullukla ilgili çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşu Derin Yoksulluk Ağı'nın yeni raporuna göre 2021'de 155 bini aşkın çocuk çalışmak zorunda olduğu için okulu terk etmiş.

***
Yıl 1989. Tekstil üretiminin merkezi sayılan İtalya’nın 180 bin nüfuslu Prato şehrine 38 kişilik Çinli bir işçi grubu geliyor. Arka arkaya, mülkiyeti Çinli göçmenlere ve onlarla bağlantılı birkaç İtalyan’a ait olan konfeksiyon üretim merkezi kuruluyor şehirde. Ardından çalışma izni olmayan binlerce Çinli işçi getiriliyor. İlk yıllarda Çinlilere “müsamaha’’ gösteriliyor zira ucuz işçi gücü ekonomiye can suyu oluyor.

2008 yılında şehirde kayıtlı Çinli firma sayısı 4.200'ü, işçiler ise 45 bini buluyor. Günde bir milyon kıyafet üreten bu işçilerle Prato’da dünyayı 20 yıl boyunca giydirmeye yetecek kıyafet üretiyor. Derken küresel finansal kriz kapıyı çaıyor. İflaslar artıyor. Berlusconi hükümeti Çinlilerin çalıştığı atölyelere gece baskınlar yapmaya başlıyor. Aynı tarihlerde bölgede üreyen Çin mafyası ise İtalyanlarla birlikte olup İtalya’nın altyapı yatırımlarında söz sahibi olmaya başlıyor. Çin elçisi yaşananların Nazi dönemini anımsattığını söyleyerek ülkeden ayrılıyor. Fakat Çin hükümeti göçmenlerin iadesi konusunda parmağını bile oynatmıyor.

Prato, küreselleşmenin çelişkilerinin sembolü halini alıyor. Çinlilerin çalıştığı atölyeler pıtrak gibi büyümeye devam ederken İtalyanlar güvencesiz işlerde çalışmaya başlıyor. Bölgede mafya ilişkileri bir örümcek ağı gibi yavaş yavaş örülüyor. Sonrası malûmunuz. Dünyayı giydiren Prato kenti “prekarya’’nın doğum yeri oluyor.

İktisatçı Guy Standing, 2000'lerde yazdığı kitabında prekaryayı besleyen ana damarın neoliberalizm ve sağ politikalar olduğunu şöyle anlatıyor: ''Prekarya, artık tehlikeli bir sınıf halini alıyor ve prekaryanın içindeki kişiler, birtakım kirli odakların sesini dinlemeye, oylarını ve paralarını nüfuzu giderek artan siyasi bir platforma vermeye meyilliler. Farklı hükümetler tarafından değişik dozlarda benimsenen neoliberal gündemin en önemli başarısı, tam da bu siyasi canavarın oluşma sürecini tetiklemesi oldu. Merkez sağ partiler seçmenlerin kaybetmemek için giderek sağa kayarken, merkez sol kan kaybettiği gibi, bir nesile dönük inandırıcılığını yitirmek üzere…"

***

Memur-Sen tarafından yapılan 'açlık-yoksulluk' araştırmasına göre Türkiye’de dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 3.526, yoksulluk sınırı ise 10.119 liraya dayandı. Tüketici Hakları Derneği'nin TÜİK ve Türk-İş’in verilerine göre hazırladığı rapora göre, 2021 yılı Haziran ayı itibariyle Türkiye’de 16 milyon aç, 50 milyon yoksul insan yaşıyor. Daha vahimi, artık yoksulluğu bizden sonraki kuşaklara transfer etme noktasındayız.

Derin Yoksulluk Ağı'nın kurucularından Hacer Foggo ''derin yoksulluk'' kavramının bile artık durumu yeterince izah edemediğini söyleken bir vahamete işaret ediyor: “Bu, çocuklara yoksulluğun miras kalmasıdır".

Bizi geçtik de, çocuklarımız bunu mu hak ediyor?

----

Yorumlar (4)

Sezgi Durgun Özkan 2 Yıl Önce

Artık hepimiz prekaryayiz...

Nurten Ergincan 2 Yıl Önce

Kalemine sağlık gerçekler ne güzel anlatılmış

Celal 2 Yıl Önce

Vahşi kapitalizmin son aşaması. Ucuz emek... örgütsüzlük, açlığa mahkumiyet...

Nesrin Balkan 2 Yıl Önce

Acı gerçeklerden söz eden bilgilendirici yazıyı merakla okudum. Elinize sağlık.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.