Ajans Bakırçay
2022-02-13 19:55:11

Ömer Seyfettin’e Bugünden Bakmak

Feyza Hepçilingirler

13 Şubat 2022, 19:55

Şair denince herkesin aklına gelen ilk isim nasıl Orhan Veli Kanık ise öykü / hikâye denince de Ömer Seyfettin gelir akla. Ders kitaplarında çok yer almıştır, kitapları çok basılmıştır; ilkokulda değilse ortaokulda onun birkaç öyküsüyle karşılaşmışızdır. Yine de onu ne kadar tanıdığımızı bir düşünelim isterim. Adını en çok bildiğimiz edebiyatçıdır da yeterince tanıyor muyuz kendisini acaba? 

Cumhuriyetten önce yaşayıp ölmüş. Ölüm tarihi 1920 olduğuna göre ölümünün üstünden yüzyıldan fazla bir zaman geçmiş. 36 yaşındaymış öldüğünde. Hastalığı ve ölümüyle ilgili çeşitli söylentiler var. Şeker hastalığı romatizma sanılmış, meyve suları, üzüm hoşafları ile beslenip farkında olunmadan ölümü hızlandırılmış. Bir söylenti de ölüsünün sahipsiz sanılıp tıp fakültesi öğrencilerine verildiği yolunda. Teşrih masasındaki çırılçıplak fotoğrafı gazetelerde yer alınca Ömer Seyfettin olduğu anlaşılmış. Mezarında bile rahat bırakılmamış. Ölümünden 19 yıl sonra kemikleri gömüldüğü yerden çıkarılıp Asri Mezarlığa nakledilmiş. Bunlar değerbilmezliğimizin örnekleri. Bunlardan daha önemli olan nokta şu: Ömer Seyfettin’in çocukların okuyacağını aklına bile getirmeden yazdığı öyküleri okuttular bize; bugün de çocuklarımıza aynı öyküleri okutuyorlar. Oysa Beyaz Lale, Pembe İncili Kaftan, Bomba, Ant, Kaşağı, Diyet, Başını Vermeyen Şehit, Topuz, Falaka, Ferman gibi öykülerinin “içerik ve anlatım özellikleri açısından ötekileştirme, ayrımcılık, şiddet, cinsellik, argo sözcükler, kötü örnek oluşturabilecek davranışlar” içerdiği uzmanlar tarafından saptanmış. Peki, ne okutsalardı, nasıl tanıtsalardı Ömer Seyfettin’i, diyorsanız hemen söyleyeyim. Ömer Seyfettin’in öykücülüğü kadar önemli bir yönü de Türkçe için verdiği mücadele, edebiyat dilinin Türkçeye dönmesini sağlamaktaki büyük başarısıdır. Buram buram “hamaset” kokan öykülerini değil, geri kalmışlığı, din adı altında yapılan sömürüyü anlatan, batıl inanışları sarsan öykülerini seçip bunların yanı sıra Türkçe savaşımını okutsaydık çocuklarımıza.

Osmanlıcacılara karşı şöyle diyordu Ömer Seyfettin:

Ve ne kadar çalışsanız, Arapça, Acemce terkipler yapsanız, konuşulan tabii, güzel ve terkipsiz (tamlamasız) Türkçe galebe çalacak (üstün gelecek) ve Osmanlıca denilen Enderun dili, eski divanların şimdi bile açılıp okunmayan milli mahbublu (sevgilili) sahifeleri arasında müebbeden (sonsuza dek) gömülü kalacaktır.” (Türk Sözü, s. 5, 8 Mayıs 1914)

Dediği gibi oldu. Bırakın Osmanlıca Divan Edebiyatını, Ömer Seyfettin’in ‘Udeba-yı Cedide’ dediği Servet-i Fünun yazarlarının / şairlerinin yazdıklarını da okuyan yok bugün. Türkçe, Osmanlıca egemenliğinden kurtuldu kurtulmasına ama bir başka tuzağa düştü. 12 Nisan 1914 tarihli Türk Sözü dergisinde şöyle diyordu Ömer Seyfettin:

Türklerin biraz okumuş olanları ellerine kalemi alınca Arapça, Acemce lügat paralamaya, Arapça, Acemce terkipler yapmaya kalkıyorlar ve bir marifet yapıyoruz zannediyorlardı.”

“Arapça, Acemce” yerine “İngilizce, Fransızca”yı koyun, ne göreceksiniz? Ömer Seyfettin’in söyledikleri bugüne de uymuyor mu?

Türkçe, Ömer Seyfettin’in başlattığı savaştan yengiyle çıktı. Ancak şimdi başka bir yönden esen, başka bir kültür rüzgârının etkisinde yeniden savruluyor. Ömer Seyfettin bir yerlerden uzanıp baksaydı adları Little Kitchen, Baby Mall, Mother’s Milk olan dükkânlar görecek; “Tri di ol in van led ti vi” diye reklamlar duyacaktı. Bir şampuanın, “... süper food serisi pro-v karışımı antioksidanlar ve lipitlerle saçlarıma multi vitamin etkisi sağlıyor”, bir çocuk bezinin “pure and soft” diye tanıtılmasından şaşkınlığa uğrayacak, “fresh sensation, pure line, comport glide breeze, easy fishoil” diye sunulan şeylerin neler olduğunu anlamakta güçlük çekecekti.

Çok erken ölmüş Ömer Seyfettin ama iyi ki ölümünden yüz yıl sonra onun Yeni Lisan diye yere göğe koyamadığı Türkçeye neler olduğunu görmemiş.

Bir karış toprak için kan dökmeyi görev sayan anlayış, bir halkın gerçek yurdunun dili olduğunun farkında değil. Çocuklarımıza asıl bunu anlatalım işte. Ömer Seyfettin’in dün söyledikleri, bugün de aynı önemde:

Çünkü vatanının gaip eden (kaybeden) bir millet eğer lisanına ve edebiyatına hakim kalırsa mahvolmaz; yaşar ve yine bir gün gelir siyasi istiklalini kazanır. Fakat bir millet lisanını bozar, gaip ederse, hatta siyasi hakimiyeti kalsa bile tarihten silinir.” (Türk Sözü, s. 4, 1 Mayıs 1914)

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.