Ajans Bakırçay
2023-06-05 11:05:17

Meşru ve Demokratik Mücadele…

İsmail Hakkı Ortaköy

05 Haziran 2023, 11:05

Karanlıkta renkleri tartışmanın hiç önemi yok.

Ancak aydınlıkta renkleri seçebiliriz. “Alıntı”

Türkiye cumhuriyet tarihinin en kritik seçimini gerçekleştirdi. Maalesef aydınlığa kapı aralanamadı. Ve sonuç üzerinden tartışmalar seçim gecesi başladı. İstifa istemeler, ortakların birbirini suçlamaları, “ben demedim mi?” söylemleri vb. vb.

Sonuçlar ve kişiler üzerinden yürütülen ve/veya yürütülecek tartışmaların ilerletici bir içeriği olmayacağı gibi mücadele sürecine ve yakın tarihte yapılacak yerel seçimlere de ön açıcı olarak hizmet etmesi mümkün olmayacaktır. Bu nedenlerle tartışmaları neden/sonuç ilişkisinden hareketle bir bütün olarak değerlendirmek önemlidir.

Bu noktadan hareketle seçim öncesinden başlamak gerekir. Çünkü, seçim öncesinde döşenen taşlar mevcut sonucun ortaya çıkmasında etken olmuştur.

SEÇİM ÖNCESİ VE SÜRECİ…

Şöyle ki, Anayasa md.101 “….bir kimse en fazla iki kere Cumhurbaşkanı seçilebilir.” amir hükmüne karşın AKP Gn.Başkanının adaylığına ciddi bir karşı çıkış yapılmamıştır. YSK’na itiraz edilmiş ve “aday olabilir” kararı “mağduriyet yaratmama” veya “mağduru oynamasına fırsat vermeme” adına kabullenilmiştir.

Yine seçim yasasında yapılan değişikliklerin “bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamayacağı” hükmü es geçilerek 6 Nisan2022 de kabul edilen değişikliklerin YSK’nın bu seçimde uygulanma kararına da muhalefet (esas olarak ‘Millet İttifakı’) ciddi bir direnç göstermemiştir. Elbet ki itirazlar yapılmış ama “tarafsız” olmadığı belirtilen YSK’nın kararları sessizce kabul edilmiştir.

Bu iki durum yasalara aykırı ve hukuka uygun olmamasına karşın bu zeminde bir -seçimden kaçtılar dedirtmemek adına- direnç gösterilmemiştir. “Millet İttifakı”nın toplumu geleceğine sahip çıkma doğrultusunda demokratik meşru çizgide harekete geçirme noktasında isteksizliği ve değişmez “sandıkta hesap sorulacak” anlayışı “Cumhur İttifakı”nın sürece moral üstünlük ve çizdiği sınırlar içinde başlamasına neden olmuştur. Oysa otoriter, “tek adam rejimi” ile yönetilen tüm ülkelerde kitleler demokratik hakları, kendi geleceklerine sahip çıkma doğrultusunda harekete geçmediği/geçirilemediği sürece sadece sandık ile değişimin sağlanamadığının örnekleri insanlık tarihinde bolca mevcuttur. Muhalefet bu tarihsel dersi atlamış veya görmezden gelmiştir.

İkinci olarak; ekonomik kriz, işsizlik pahalılık, yoksulluk, yolsuzluk ve bunların üzerine deprem. Tüm bu alanlarda siyasi iktidarın başarısızlığı ortada iken, bu durum alabildiğine teşhir edilirken ve toplum iliklerine kadar bunları yaşarken, deprem enkazları arasında “devlet nerede” diyen çığlıkların yankısı sürerken 1.ve 2.tur seçimlerde en gerici, ırkçı, kadın düşmanı “Cumhur ittifakı”nın “başarı” sağlaması nasıl açıklanabilir?

Soruya verilen yanıtlar “halk cahil, bu halktan bir şey olmaz, bu halk için mücadeleye değmez, benim tuzum kuru oy verenler düşünsün…” vb. yelpaze bu mihvalde genişliyor. Bu acı bir durum. Söylenenler ilk anda tepkisellik ve öfke ile söylenmemiş bilinçli bir değerlendirme ise daha da acı.

Oysa böyle dayanaksız yüzeysel değerlendirmeler yapmak yerine üzerinde derinlemesine düşünülmesi daha anlamlıdır. Çünkü; durum ekonomik sorunların daha ötesinde ideolojik/politiktir.

ÖNCELİKLERDEKİ FARKLILIK…

Toplumun yarısı ve yarısına yakınının pahalılık, işsizlik, yoksulluk birinci tercihi olmamıştır. Tercihini milliyetçilik ve dincilik yönünde yani ideolojik olarak yapmıştır. Bu durum dinci ve milliyetçi anlayışın toplum nezdinde derinliğini göstermektedir. Ki, AKP Gn. Bşk. Erdoğan “Sizler ne soğana ne patatese liderinizi kurban etmezsiniz” derken tam da bu durumu işaret ediyordu.

Üzerinde durulması/düşünülmesi gereken nokta budur. Toplumsal muhalefet -bazı sosyalistler kesimler hariç- seçim çalışmasını ekonomik sorunlar üzerinden yürüttü. Yeterli olmadı. Böylece sadece ekonomik sorunlar -elbet ki önemli ama- üzerinden seçim kazanmanın mümkün olmadığı bir kez daha görüldü.

Zaten CHP’nin sağa kayması ve sağla “Millet ittifakı” oluşturarak iyice “sağa yatma”sının sonucu olarak ittifakın dinci, milliyetçi düşünce ile ideolojik mücadele yürütmesi imkansızdır. Ki 2.turda Zafer Partisi ile yaptığı ittifak sonucu milliyetçi söylemin ve Suriyelilerin bir yıl içinde geri gönderileceği konusunun yoğunlukla işlenmesi sonucu K.Kılıçdaroğlu’na gelen oy kadar giden oy olmuş veya oy kullanmama tercih edilmiştir.

Yine “Cumhur İttifakı” oylarının büyük bölümünü Anadolu’nun iç kesimleri ve Karadeniz bölgesinden aldı. Bu bölgelerde yaşayanlar ekonomik krizi kentlerde yaşayanlar kadar hissetmemiş, yoksullaşma ve mülksüzleşme kentler kadar derinlik kazanmamış, dolayısıyla ekonomik krizi yakıcı olarak hissetmemektedirler. Muhalefet bu farklılığı yakalayamamış, görmemiş ve tek düze bir kampanya yürütmüştür. Kentleşmenin, kent değerlerinin (sekülerlik, laiklik vb.) geliştiği şehirlerde “Millet İttifakı” karşılık (Kılıçdaroğlu daha fazla oy almış) bulmuş, iç bölgeler ve Karadeniz’de dinci ve milliyetçi bakış öncelikli tercih olmuştur.

İNANDIRICI OLMAK VE GÜVEN DUYMAK…

Üçüncü olarak; İnandırıcılık ve güvenirlilik yaşamın her alanında ve özellikle siyasi alan ve önderliklerinde çok ama çok önemlidir. Bu bağlamda “Millet İttifakı”nın kendi içinde tartışmaları, gel-gitleri ve dağınıklıkları inandırıcılık ve güvenirliklerine gölge düşürmüştür. Bu durum toplumda -özellikle şimdiye kadar siyasi iktidarı desteklemiş şimdi ise- ikircikli olan kesimlerin “Millet İttifakı”na kuşku ile bakmalarına ve son tahlilde tercihlerini “Cumhur İttifakı”ndan yana kullanmalarına neden olmuştur.

Son olarak toplumsal muhalefet seçimlerin önemini, Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinden birisi olduğunu ve “Cumhur ittifakı”nın kazanmak için her şeyi (yalan, iftira, baskı, zor, yıldırma vb) yapacağını ve devlet olanaklarını son sınırına kadar kullanacağını biliyor veya en azından öngörüyordu. Böyle durumlarda daha geniş ve bütünlüklü seçim birliktelikleri oluşturulması gerekirken parçalı duruşlar aşılamamıştır. Bu durum “gelinen aşamada geleceği olumsuz etkileyecek tartışma/gelişmelere şahit olunmaktadır. Sanki cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin kazanılması kesinmiş gibi gereksiz tartışmalara girilmektedir.” (Daha Karanlık mı, Aydınlığa Kapı Aralamak mı? Ajans Bakırçay 31 Mart 2023) yazımda vurgulanmıştı. Toplumsal muhalefet bu olumsuzluğu aşamamış ve tartışmalar ittifakların gerek kendi içlerinde gerek bloklar arasında devam etmiştir. Seçime girmeye hak kazanan devrimci, sosyalist kesimlerin büyük çoğunluğu rekabet anlayışını aşamamış ve kendi listeleriyle seçime girdiler. Sonuçta alınan oyların kendi varlık ve güçlerini göstermenin ötesinde bir anlamı olduğunu söylemek zordur.

SEÇİMDEN SONRASI…

- En gerici en ırkçı ve kadın düşmanı bileşenleri içinde taşıyan “Cumhur İttifakı” tanımlaması ne olursa -ister Pirüs Zaferi ister esasında kazanılıp kaybedilen densin- seçimi kazandı. Elbet ki nasıl kazandığı önemli. Yalan, iftira, sahte montajlar, baskı, zor, yıldırma, hile, vatandaşlık verilen Suriye, Afganlılar, Putin, Katar Emiri ve diğer Körfez ülkeleri, yurt dışı oyları, devlet olanaklarının son sınırına kadar kullanma vb. vb. Tüm bu nedenlerle seçimler demokratik değildir. Bu bağlamda Anayasaya aykırı adaylıkla birlikte hukuki dayanağı ve seçilmek için her türlü demokratik ve ahlaki olmayan yöntemlerin uygulandığı bir seçimin meşruluğunu savunmanın zorluğu açıktır. Tüm bu uygulama ve hukuki olmayan durumlara rağmen toplumun yarıdan fazlası “Cumhur ittifakı”na oy vermemiştir.

- Ekonomik veri/göstergelere göre ekonomik kriz ağırlaşarak sürmekte, IMF’ye borçlanılmıyor ama dış borçlar ve cari açık Cumhuriyet tarihinin zirvesini göstermekte. Ülkenin sıcak para girişi sağlanamadığı nokta da konkortado ilan edecek iflas durumunda olduğu belirtilmektedir. Yine işsizliğin, pahalılığın dolayısıyla yoksulluğun artacağı görülmektedir.

- İçerde tüm efelenmelere karşın alınan borç karşılığında emperyalist güç/ülkelerin istekleri karşılanmakta. İşte 3-5 milyar avro için mülteci/göçmenler ülkede tutularak “tampon ülke” statüsü kabul edilmekte, serbest dolaşım hakları zor yöntemleriyle engellenmekte…Yine Emperyalizmin vurucu ve işgal gücü Nato ile limoni olan ilişkileri düzeltmek amacıyla Makedonya’ya asker gönderilmekte… Borç bulabilmek için emperyalist sistemin finans kuruluşlarıyla ilişkileri iyi olan M.Şimşek Bakan yapılmaktadır. Tüm bu yapılanlarla emperyalizme bağımlılığın derinlik kazanmakta ve artmaktadır.

- “Cumhur İttifakı” şimdiye kadar ülkeyi baskı, zor, şiddet politikaları ile yönetmiş. Ülkenin tüm sorunları, geleceği ve tüm güç “tek adam” a havale edilmiştir. Demokratik haklar yok sayılmış, kadın katliamları, çocuk istismar/tecavüzleri alabildiğine artmış. Failler kollanmış/korunmuş, tarikat/cemaatlerin etkinlikleri, toplumsal yaşam alanlarına müdahaleleri önündeki engeller kaldırılmış, protokollerle yasal güvenceye bağlanmaya çalışılmış ve şer-i hükümlerin uygulaması fiili olarak genişletilmiştir. Bu ittifak Hüda Par ve YRP ile takviye edilerek en gerici en ırkçı en kadın düşmanı anlayışını güçlendirmiştir.

- Tarihin bizlere öğrettiği bu özelliklere sahip iktidarların ülkeyi zor ve şiddet ile yönettiği ve/veya yöneteceğidir. Ki gelecek günlerin daha sert, şiddet ve baskıya dayalı bir süreç olacağı ilk geceden belli olmuştur. İyi partili bir kişinin öldürülmesi, silahlı gösteriler, darp etmeler vb. Bu duruma bağlı olarak önümüzdeki günlerin daha zor ve çetin geçeceği/olacağını söylemek kehanet sayılmamalıdır. Baskı ve zorun siyasi iktidarın yönetme/yönetememe biçimi olacağı yaşananlar ve söylemlerinden anlaşılmaktadır.

DEMOKRATİK VE MEŞRU MÜCADELE…

Ülke bir seçimden çıkarken yerel yönetimler seçimi atmosferine girmektedir. “Cumhur İttifakı” kazandığı moral üstünlük ile 2019 da kaybettiği (öncelikle İstanbul) büyük şehirleri geri almak isteyecektir. Ki, AKP Gn.Başkanı Saray konuşmasında İstanbul’a özel vurgu yaparak ve kitleden “söz” aldı.

Siyasi iktidarın yerel seçimler sürecinde de bu seçimlerde uyguladığı gayri ahlaki ve hukuk dışı her yol ve yöntemi -yeni ilaveler yaparak- işleteceği büyük olasılık dahilindedir.

Toplumsal muhalefet güçleri ise milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerin genel ve özgül değerlendirmeleri derinlikli yapılmalı, eleştiri ve özeleştiriler toplumla paylaşılmalı ve çalışmalara şimdiden başlamalıdırlar.

Bu seçimlerde yapılan hatalar/yanlışlar tekrarlanmamalı, ne söylenecekse şimdiden söylenerek tüketilmelidir. Seçim sathında yapılan tartışmalar ve tutum alışların “kendi kalesine gol atmak” olduğu unutulmamalıdır.

Milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimleri için oluşturulan siyasi ittifak, güç birliği, seçim ittifakları devam eder/etmez veya yenileri oluşturulur. Tüm bu oluşum ve oluşacak olanların tek hedefi saldırılar karşısında dirençle durabilmek, kazanımları korumak ve yeni kazanımlar elde etmek olmalıdır.

Tüm bunların yaşam bulması kitlelerin iradelerine, geleceklerine sahip çıkması, örgütlenmesi ve birleşik mücadelesi ile mümkündür. Özellikle sosyalist, devrimci, demokrat, ilerici kesim ve örgütlenmelerin öncelikle üzerinde yoğunlaşacağı nokta mücadele birliği veya birleşik mücadele birlikteliği olmalıdır.

Toplumun yüzle ellisinden fazlası bu siyasi iktidara yıllardır “olur” vermemiştir, baskı ve zoruna karşı haklı/meşru/demokratik çizgide direnmiştir. Yine bu seçimlerde de “olur” vermemiş ve esas olarak seçimlerde oyları düşen siyasi iktidar olmuştur. Bu gerçekler muhalefet güçleri açısından moral üstünlüktür. Bu moral üstünlük ve kendine güven, mücadele, dayanışma ile sürekli kılındığı oranda haklar korunur yeni haklar kazanılır ve yerel seçimlerden başarıyla çıkılabilir.

Sonuç olarak; yazının başındaki alıntıya dönersek “Tek adam rejimi”nin karanlığı sürdükçe renklerimizin farklılığının bir karşılığı/anlamı olmayacaktır. Renklerimizin farklılığı, güzellikleri ancak aydınlığa kapı aralandığında veya aydınlığa çıkıldığında anlam kazanacaktır. Bu bağlamda rekabet çizgisi bir kenara bırakılarak birleşik mücadele birliktelikleri için adım atılmalı ve yaşama geçirilmelidir. Başarı burada saklıdır.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.