Ajans Bakırçay
2022-10-28 10:34:29

Köprü mü, İnsan mı?

Feyza Hepçilingirler

28 Ekim 2022, 10:34

Televizyonda bir bilgi yarışmasına rastlarsam takılıp kalıyorum. Gençler çıkınca bende bir gerginlik! Oturduğum yerden, “Ne olur bil! Hadi... Göreyim seni,” diye yüreklendirmeye çalışıyorum yarışmacı genci. Ama olmuyor. İşte güzeller güzeli bir kızımız... Modellik yapıyormuş, yüksek okul mezunu. En yükseği hedeflediğini söylüyor. Kendisine güveni tam. Soru geliyor: “Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanı, hangi yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşmiştir?”

Seçeneklerde yüzyıllar 18, 19, 20, 21 diye sıralanmış. Cumhuriyetin hangi tarihte ilan edildiğini “1900’lü yıllarda” diye kabaca tahmin etti ve iki seçeneği eledi. 1900’lü yıllar, hangi yüzyıl demek? Bunu da bilmiyor. “20. yüzyıl” dedi ama hiç emin değil. Bir gözünü kısıp heyecan içinde bekledi. Yanıtı doğru çıkınca da derinden bir “Oh!” çekti. Müthiş bir sevinç...

Ne yapıyoruz biz? Belli bir sistem bulup üstüne oturtamadığımız eğitimden tümüyle vazgeçmenin eşiğinde gibiyiz. Neredeyse çocuklarımızın canları korunsun da cahil kalsalar da olur deme noktasına geldik.

Oysa yola ne kadar da kararlı çıkmıştık. Bir araştırma sırasında rastladığım bir röportajdan eğitimle ilgili bir not almıştım. Aradım buldum o notu. “Memlekete yüzlerce mühendis yetiştirmek... Bu, yüzlerce köprü, tünel, kilometrelerce yol, sayısız bina yapmaktan daha mukaddes ve daha kıymetli bir eser vermektir.”

Bu sözler dün söylenmiş olsa, bir bilim insanının açıklamaları arasında yer almış ya da muhalefet partilerinden bir yetkilinin verdiği demeçte geçmiş olsa hiçbirimiz yadırgamayız. Oysa Gazeteci Yazar Hikmet Münir’in Prof. Dr. Salim Tunakan’la yaptığı röportaj’dan bu cümleler. 18 İkinci Kânun (Ocak) 1938 tarihli Yedigün dergisinde yayımlanmış. Tam 82 yıl önce. Düşünsenize Atatürk hayatta daha. Cumhuriyet’in kurulmasının üzerinden yalnızca on beş yıl geçmiş. Söylendiği zaman yola, köprüye, tünele, hatta binaya kim bilir nasıl ihtiyaç var. Yine de onlar yerine onları yapacak insanın yetiştirilmesinin önemli olduğu dile getiriliyor, hem de büyük bir doğallıkla. 

Bugün istemediğimiz kadar binamız, “duble” (!) yollarımız, geçsek de geçmesek de parasını ödediğimiz köprülerimiz, hatta sayısını bilemediğimiz kadar çok üniversitemiz var ama adlarını Nobel ödüllü Aziz Sancar’ın yanına ekleyebilen fizikçimiz, kimyacımız, makaleleriyle dünya bilim tarihine girmiş, araştırmalarıyla bilimin gelişimine katkıda bulunmuş, göğsümüzü gururla kabartan bilim insanlarımız... Onlar yok. Üstelik yolumuz bilimden epeyce farklı bir yöne kıvrılmış, o yana doğru (ilerliyoruz, diyemeyeceğim) devrile yuvarlana gidiyoruz.

Öğretim birliği (tevhid-i tedrisat) yasası çoktan parçalanmış durumda. Bir yanda imam-hatiplerin en yaygın eğitim kurumu durumuna getirilmeye çalışılması yetmemiş, çeşit çeşit tarikat gizli - açık dinsel eğitim veriyor, öte yanda gitgide güçten düşen devlet okulları her bakımdan yetersiz kalmakta, düne kadar ciddi bir kazanç kapısı olan özel okullar içinde farklı amaç güdenler çok. Çağdaş bir eğitim alabilen çocuklarımız yok değil ama onların da çoğu yurt dışına gitmenin yolunu aramakta.

Üste bakıyorsunuz yüzlerce üniversite arasından dünyaya kendisini kabul ettiren üniversitemizin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor; alta bakıyorsunuz ilkokulun son sınıfında okumayı sökememiş çocuğumuz var. Çocuklarımıza okuduğunu anlama becerisi kazandırmaktan yoksunuz. Eğitimde dünyadaki yerimizi gösteren istatistiklere, grafiklere baktığımızda içimiz kan ağlıyor. Yolu, köprüyü parasını bastırır yaptırırsınız ama insanı yetiştirmek sabır gerektirir, bilimle biçimlenmiş bir bilinç ister, akıl ister, azim ister. Bugünden yarına yetişmez insan. Bugün harekete geçilse harcanan emeğin meyvesi ancak yirmi yıl sonra alınır. Tabii yönetimde öyle bir istek ve bilinç olursa. Yoksa yalnız size, bize değil ülkeye de geçmiş olsun!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.