Ajans Bakırçay
2022-04-02 13:12:23

Efkâr

Feyza Hepçilingirler

02 Nisan 2022, 13:12

Kul Himmet’in dizeleri düşürdü aklıma bu kavramı. “Seyyah olup şu âlemi gezerim / Bir dost bulamadım, gün akşam oldu” diye başlayan türküde hani, “Kendi efkârımca okur yazarım” der ya ozan. Kendi efkârınca okuyup yazmaya takılıp kalmıştım. Kendi düşüncelerini dile getirdiğini, kendi düşüncelerine göre okuyup yazdığını söylüyordu. Efkâr, fikir sözcüğünün çoğulu çünkü; düşünceler demek. Daha doğrusu Kul Himmet’in zamanında, yani on altıncı yüzyılda öyleymiş anlamı. Peki şimdi...

Bir sorun kendinize bu sözcüğü duyduğunuzda aklınıza nelerin geldiğini. Ben sordum.

“Kara gözlüm efkârlanma, gül gayrı

İbibikler öter ötmez ordayım,

Mektubunda diyorsun ki gel gayrı

Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım”

Bekir Sıtkı Erdoğan’ın bu şiiri geldi ilkin. Ne diyor? “Düşüncelere dalma” da diyor bir yandan sanki ama daha çok “Üzülme kara gözlü sevgilim; kederlenme, en kısa zamanda geleceğim,” diyor. “Bugün benim efkârım var” diyen türküdeki anlam da bu: tasa, sıkıntı...

Nasıl olmuş da “efkâr” sözcüğü, “fikirler, düşünceler” anlamından “tasa, kaygı, sıkıntı, üzüntü” anlamlarına kaymış? Akıl sağlığımızı korumak için bizi düşünmekten alıkoymaya çalışan büyüklerimiz, onların düşünmemeyi salık veren sözleri mi kaydırmış efkâr sözcüğünün anlamını bu kadar? Ne çoktur öyle sözümüz değil mi? “Düşün düşün...” diye başlayıp sonunda işlerin sarpa saracağını söyleyerek bizi uyaranından “kafayı yeme” tehlikesine dikkat çekip, fazla düşünmemeyi önerenlere kadar. Yenilerde duymuşluğum da var. Gencecik bir sesin söylediği ezgide kulağıma çalınmıştı geçenlerde: “Düşünme hiç neden diye, yorulma.” Yorulmamak için, kafayı yememek için, düşünmekten kaçmaya çalışmışız hep. Niye korkuyoruz düşünmekten bu kadar? Tam da bu düşünülmeli aslında ama şimdilik “efkâr”da kalalım biz; bu sözcükteki ilginç anlam kaymasına odaklanalım.

Düşünme, düşünce kavramlarıyla ilgisi ‘kamuoyu’ kavramının eski dildeki karşılığı olan “efkârıumumiye” gibi birkaç eski söyleyişte kalmış yalnızca. Düşünceler anlamına geldiği neredeyse unutulmuş, daha doğrusu biz unutmaya çalışmışız ve başarmışız unutmayı. Yeni yüklediğimiz anlam çok ilginç ve tümüyle bizim toplumumuza özgü bir ruh halinin adı. Demin anlamlarını, “tasa, kaygı, sıkıntı, üzüntü” diye saydım (Sözlük öyle diyor çünkü). Oysa “efkâr”a verdiğimiz anlam bunların hiçbiri değil.

Basan bir şey “efkâr”. Dağıtılması gereken. Uçucu, kaçıcı ama uçmayan, çöreklenen, kapkara değilse de epeyce esmer, adı konamayan bir duygu, Üzüntü değil, keder değil, acı hiç değil. Üstünüze ne zaman, nerede çökeceğini de başınızdan nasıl savacağınızı da bilemediğiniz bir ruh durumu. En yakın düştüğü kavramların eski dilde daha yakın karşılıkları bulunabilir. Biraz “hüzün” demek olabilir, azıcık “elem” ya da Ahmet Haşim’in anlamayanla tanış olamayacağını söylediği “melal”. Şimdilerde sanırım “depresyon” alacak “efkâr” sözcüğünün yerini. Ne de olsa efkârdan daha havalı ama bana sorarsanız o da tam karşılamıyor anlamı. Batı’da en yakın karşılığı “melankoli” olabilir. Ancak başka dilde karşılığını aramak boşuna. Baksanıza Türkçede başka hangi sözcükle ifade edilebilir diye aranıyorum deminden beri, bir karşılık bulamadım. Nedensiz basan bir iç sıkıntısı. Nedeni olmadığı gibi, ilacı da yok. kendiliğinden geçmesini beklemekten başka çaresi de yok. Tümüyle bize özgü olan bu durumu gerçek anlamından koparıp aldığımız, aslını, neslini çoktan unuttuğumuz bir sözcükle ifade etmişiz. O zaman başka dilde karşılığı olmamasına niye şaşmalı? Durum bu kadar bize özgüyse sözcük de bize özgü olacak tabii.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.