Ajans Bakırçay
2023-01-19 16:10:23

Yanık Ülke Kula: Katakekaumene

Mehmet Gülümser

19 Ocak 2023, 16:10

Cumhuriyet Gazetesi Ankara Okurları (Cumok), tarihi ve antik kentleri gezmeyi önemseyen bir topluluktur. İzmir Life dergisinde çıkan yazılarımın sıkı takipçilerinden olan bu dostlarıma, bu yerleri tanıtmak benim de hoşuma gidiyor. Bundan dolayı şimdiye kadar hangi antik kentimizi yazdıysam, onlarla oraları zevkle gezdik, dolaştık.

Bir önceki gezi sonrası dönem sözcüsü değerli dostum Nejdet Özer kardeşim, "Gelecek ay nereye gidelim abi" diye sormuştu. Ben de onlara jeoparkıyla, tarihi evleriyle ve o muhteşem Carullah camisiyle ünlü Kula-Salihli Sart-Birgi ve Tire gezisini önerdim. Önerim işleme kondu ve hemen bu gezi için 46 kişilik otobüs doluverdi. İki gün içinde çok yerleri gördük ve gezdik. Gezi de anlatılacak yerler çok olduğu için bu ayki yazımda sadece Yanık Ülke Kula’yı sizlere sunacağım. Ve geçen hafta sonunda Ankaralı dostlarımla Kula’da buluştuk.

Onlar, Ankara’dan Kula’ya sabah erken saatlerde düşecekleri için ben, bir gün önceden İzmir’den Kula’ya geçtim. Tarihin yaşandığı Kula kentimizde, maalesef konaklamak için de pek bir otel seçeneğiniz yok. Ben, günler öncesinden Belediye tarafından işletilen 7 odalı Tarihi Essanlar Konağı Butik Otel’de yerimi ayırttım. 200 yıllık bu Konak, 2 yıl önce turizme kazandırılmış, odalar özenle döşenerek mistik bir ortam hazırlanmış.

İyi ki bir gün önceden Kula’ya gelmişim. Hem Halkla hem de Konak görevlisi Hüseyin beyle sohbet etme şansını yakaladım. Nerede olursanız olunuz, yurdum insanına gönlünüzü açarsanız o da size dönüş yapıyor. İşte gönlü Kula’nın değer bulması için çarpan Hüseyin kardeşimiz, "Mehmet hocam, mademki böyle özel bir grubunuz var yarın Kula Folklor Derneğimizle sizleri Beyler konağımızda karşılayalım, onlar, yöre oyunlarını göstersinler ve misafirlerimize de güzel bir sürprizimiz olur" dedi. Ben de "tamam mı tamam" dedim.

KULADOKYA VE UNESCO’LU JEOPARK

Hafta boyunca yağan yağmur, cumartesi sabahı kesildi ama güne kalın bir sis tabakasıyla başladık. Önce Ege bölgesinin Peri bacaları olan Kuladokya’yı ziyaret ettik. Tüfle kaplı tepelerin erozyon nedeniyle her yıl değişen formasyonları gördük. Herkes, fotoğraf çekmekten yoruldu diyebilirim. Çoğunluğumuz, yolun en üst tarafından aşağıdaki otoparka kadar yürüdük. Kimimiz Kanyondaki yürüyüş yolunu tercih etti.

Kula’da yaptığımız kahvaltı sonrası bu yürüyüş, Dostlarıma iyi geldi diyebilirim. Sırada Kula- Salihli Divlit Jeopark’ı var. Ülkemizin tek Unesco’ya kabul olmuş Jeopark alanıdır. 300 kilometrekare alana savrulmuş lavlar, Kula Salihli sınırları içinde olduğu için ismi Kula Salihli Divlit Jeopark’ı diye geçiyor. Aslında yörenin yanardağ patlamaları 200 milyon yıl önce olduğu düşünülüyor.

Divlit ise 15.000 yıl önce patlayan buradaki en genç yanardağ olduğu için tanım içinde yer buluyor. 19.yy. da Texier, Hamilton ve Washington gibi seyyahların gezdiği ve 2000 yıl önce 17 bölümlük GEOGRAFİA adlı eseri yazan coğrafyanın babası Strabon’un da Kula’ya da yolu düşer. Ve eserinde buraya Yanık Ülke - "Katakekaumene" adını verir. Bugün ise ben, Ankaralı dostlarımla burada olacağım. İnşa aşamasında olan ilk giriş kapısı, anayoldan 2 kilometre uzaktadır. Ancak yürüyüş yollarına ulaşmak için bu kapıdan da sonra, 3 kilometre daha gitmek gerekiyor. Biz, yol bozuk olduğu için yavaşça yol alırken sis daha da yoğunlaştı ve görüş mesafesimiz azaldı. Bir müddet sonra önümüze koyun sürüsüyle birlikte bir çoban çıktı. Selam verdik "ikinci park alanına daha ne kadar var" diye sorduk. O ise "aha şurada" dedi. O’nun aha şurada demesi en az iki kilometreyi buldu.

Bir kilometre ya gittik ya gitmedik bir çiftçi, Traktörünü tam yolun ortasına bırakıvermiş, geçemiyoruz. Etrafa bakındık kimseler yok, itmeye kalktık traktör ağaç yüklü yerinden kımıldamıyor. Sağa sola bakındık kimseler yok. "Kimse yok mu" diye bağırmaya başladık. Bir sesler geliyor ama kendisini göremiyoruz. Acelemiz var çünkü bugünkü programımız çok yoğun, ya bu traktörün sahibi hiç gelmezse ne yaparız diye de endişe ediyorum. Biz traktörle uğraşırken, 20 dakika sonra sisler arasından bir karartı gözüktü. Yurdum insanı, yanımıza gelip selam verdi "ya bizim oğlan buraya bırakmış" dedi. O öyle dedi ama bizde bu cevabı yedik! Her şeye rağmen hoş bir anı oldu.

Yürüyüş parkuruna vardığımızda hava açar diye beklediğimiz sis, yine açılmadı. Daha önce güneşli bir günde ziyaret ettiğim bu yer, benim için bu sisli havada gezmek egzotik olacak ama ya dostlarım için nasıl olur diye de düşünüyorum. Sisli bir havada 1,5 kilometre hiçbir şey görmeden yürümek sıkıcı. Allahtan macerayı da seven dostlarım "durmak yok devam" dediler. Arkadan gelenleri de sürüklediler. İlk tahta köprüye gelince herkes neşelendiler. Sisli havanın kasvetli halini unutup "böylesi de daha hoşmuş" demeye ve birbirlerinin fotoğraflarını çekmeye başladılar.

1,5 km. gidiş 1,5 km. geliş toplam 3 kilometrelik yürüyüş sonrasında, Jeopark otoparkında keyifli olduklarını göstermek adına müzik eşliğinde halay da çektiler. Onların bu mutluluğu bana da keyif verdi.

KULA DA ÖRTÜŞEN EVLER

Gezimizin üçüncü etabı Kula Evlerini görmekti. Demirciler sokağından şehir içine daldık. 15. yy.a ait Kurşunlu Camii yanındaki yolda 3 metre aşağıdaki Çukur Çeşme, gün yüzüne çıkarılmış. Kentin bütününde 12 tane olduğu biliniyor ama sadece ikisi ortaya çıkarılmış. Hemen onun altında ki sokaktan birbiri içine geçmiş en az 150 yıllık binlerce ev göreceğimiz tarihi mahalleye geçiyoruz.

Bu mahallede daracık sokaklarıyla yaşayan Tarihi Kula bulunmaktadır. Benim tespitime göre şu an 40’a yakın ev, yenileme geçiriyor ve bu evler 4-5 yıl içinde ne kadar çabuk turizme kazandırılırsa bugünkü Kula, otel problemini çözer ve daha fazla konaklayan turist çeker. Tek tek evleri gezerek grubumuzla birlikte Beyler Konağı’na geldik.

Kula Folklor Derneği Folklor grubu, bizi kapı önünde karşıladı. Heyecanla, hem şarkılarını söylediler hem de Ege yöresi oyunlarını coşkuyla sundular. Kula için güzel bir sunum oldu. Hele Kerimoğlu Zeybeği oynanınca ben de çoştum. Bu tarihi mekânda çaylarımızı kahvelerimizi keyifle içtik. Zabunlar Konağına uğradık.

Oteli işleten ailenin üzüm bağları da var ve Yanık Ülke adında şarapta üretiyorlar. Bu kez deneme şansımız olmadı. Zafer ilkokulunu, Rum Ortodoks kilisesini ziyaret edip çarşıda da alışveriş yaptık.

1954 yılında Jeoparkta yol yapımı sırasında 100 lerce fosilleşmiş insan ayak izinin izlerinden ikisi Kilisenin içinde sergilenmektedir. Ayak izlerinin geçmişinin 12-15 bin yıl üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Kilise Apsisinde 4 İncil yazarı ve imparator Konstantin ve Theodosios olmalı diyorum.

MUHTEŞEM CAMİİ CARULLAH BİN SÜLEYMAN

Emre Köyündeki o muhteşem Carullah Camisini ziyaret ettik. Carullah bin Süleyman Camii diye anılan bu yapı aslında Tabduk Emre’nin dergâhı olarak yapılmış. Çeşmeleriyle hamamıyla bir medrese külliye gibi duruyor. Carullah pek kullandığımız bir ad değil. Anlamı Allaha yakın olan anlamındadır. Bu Camiyi özel kılan şey içinde dini motifler aksine çiçekler, evler, yel değirmenleri, deniz, gemi ve 4-6 katlı evler dikkatimizi çekiyor. Hatta mihrap duvarında bir piyano onun yanında dilimlenmiş bir karpuz ve karpuza saplanmış bir bıçak görüyoruz. Elmaları toplamak için ağaç dallarına sepetler asılmış. Vazoların içine karanfil, lale, gül gibi çiçekler yerleştirilmiş. Hiçbir vazo ve çiçekler birbirine benzemiyor. Tam bir 19 yy. süsleme sanatı sunulmuş. Daha detaya girersek kale burçlarındaki kırmızı bayrak savaş dönemini yeşil bayrak barış dönemine işaret ediyor. İç kitabede bu süslemenin 1808-1809 diye geçiyor ama benim yorumum: sanırım sanatçı bu camideki eserleri bir çırpıda bitirmemiştir. Birkaç kez ve zaman aralığında gelerek eserini tamamlamıştır diye düşünüyorum. Bana göre Şeyhzade Abdurrahman Efendi dünyayı dolaşıp ve gördüklerini camiinin içini bezeyen aydın birisidir.

Camiinin kapısındaki kitabede "Bu şerefli cami ve yüce makamın banisi, güzellikler ve hayırlar sahibi Carullah bin Süleyman’dır. Sene 954 Hicri" (1547-1548) yazmaktadır. Kısacası bu yapı, 16. yy eseridir ama iç bezeme ise 19. yy a aittir. Pencereler üzerinden, camiinin kubbesiyle birlikte bütün alanı, kalem işiyle doğal boyalarla resmedilmiştir. Müthiş bir işçilik ve emek. Bu sanatçıyı buraya davet edeni de kutluyorum.

Ben bir gezen ve gezdiren olarak bu camiyi görmek ve göstermekten çok zevk alıyorum. Bu yöreye yolu düşenin, hakikaten görmesi gereken çok nadide bir eserdir.

TABDUK EMRE TÜRBESİ

Horasan Erenlerinden Bektaşi Dervişi Yunus Emre’nin mürşididir. 13. yy da yaşamış olup ülkemizin pek çok yerinde türbesi olduğu iddia edilmektedir. Kula’ya gelme nedeni olarak ta Moğol istilası gösterilmektedir. Onun görüşlerini tüm Anadolu da yayan kendisine 40 yıl boyunca hizmet ettiği müridi Yunus Emre olmuştur. Bir ara şeyhine küsüp dergâhı terk eden Yunus, daha sonraları dergâha geri dönmüştür. Yunus Emre’nin kabri, "öldüğümde beni Şeyhimin ayakucuna gömün" dediği için Tabduk Emre türbesi önünde bulunmaktadır. Türbe etrafı düzenlenmiş ve bu eserlerle Emre köyü popüler olmuştur.

Akşamı ettik ve konaklamak üzere Salihli’ye geçiyoruz. Ertesi gün programımızda Birgi ve Birgi Ulu Camii de var. Bir başka yazımda Birgi Ulu Camii, çok özel bilgilerle sizlere sunmayı düşünüyorum.

Önemli Notum: Son günlerde sosyal medyada çıkan Kula evleri fotoğrafların altına - öpüşen evler- diye notlar yazılıyor. Bu tarife karşıyım. Bunun aslı ÖRTÜŞEN EVLER olmalıdır. İlgi çeksin diye işin içine seksepaliteyi katarak bilmeden değerlerimiz, ucuzlatılıyor. Buna bu notumla dur demek istiyorum. Bilginize sunulur.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.