Ajans Bakırçay
2020-01-02 18:03:29

Şarkılar Öksüz Kaldı!

Metin Sert

02 Ocak 2020, 18:03

“Hani o bırakıp giderken seni

Bu öksüz tavrını takmayacaktın

Alnına koyarken veda buseni

Yüzüne bu türlü bakmayacaktın.” 

Yukarıdaki sözlerin yer aldığı “Veda Busesi” dinlemeye doyamadığım, bıkmadığım şarkılardan biriydi. Yalnızca benim değil, on milyonlarca müziksever için de geçerli bu. Hele “Sanat güneşi” Zeki Müren’den dinlemek, başlı başına bir keyif olurdu...

Ama bu şarkının nağmelerini bugün biraz da hüzün içinde dinlemeye başlar olduk. Bu şarkının bestekârı, bu kez "veda busesi"ni adına "ölüm" denen bir ayrılığa gönderdi çünkü...

Değerli sanat adamı Yusuf Nalkesen, sanat dünyasından büyük bir yıldız gibi kayıp giderken, sanki sözleriyle can verdiği pek çok şeyi de öksüz bıraktı. Turgutlu'da Laletepe’deki o ağaç, adına şarkı bestelediği, sayesinde tüm ülkenin dilinde bir şarkının öznesi olmuş olan o ağaç eğer hala yaşıyorsa, yaşama şansı vermişsek, o da öksüz kaldı şimdi. Üstat Nalkesen, ardından 1000’den fazla eser bırakarak yaşama yolladığı son buse ile veda etti diye...

Yusuf Nalkesen’le ilk tanışmamız çok yıl öncesine (1993 yılı) rastlar. Düzenlediğim bir şiir dinletisine davet etmiştim. Gelememişti ama, gelemediği için özür dileyecek kadar da nezaket kurallarına değer veren biriydi.

Tam bir doğa aşığıydı Yusuf Nalkesen. Sonraki yıllarda, 1997 yılında radyo müdürlüğü yaparken bir söyleşi yapma fırsatım olmuştu. Bu söyleşi sırasında öğrenmiştim gerçeği. “O ağacın altını şimdi anıyor musun” sözlerinin yer aldığı şarkısında konu ettiği ağaç, Turgutlu'da Laletepe olarak bilinen ve bir zamanlar mesire yerlerinden biri olarak kullanılan yerde, çocukluk yıllarında arkadaşlarıyla piknik yapmaya gittiklerinde gördüğü bir ağaçtı. Şarkının sözlerini yazarken, bu ağacı anımsayıp, ondan esinlendiğini anlatmıştı.

Kendisinin doğma büyüme Turgutlulu olduğunu bilmeyenler vardır belki.

Toplum olarak genel bir klasiğimizdir. Büyük ve değerli sanatçılarımızı genellikle gücendirir, küstürürüz. Nalkesen için de böyle olmuştu bu. Doğup büyüdüğü bu kente küsmüştü Nalkesen. Nedenini ise; kızı Ebru’nun nüfusu ile ilgili bir işlem sırasında, kendisine inanılmaz zorluklar yaşatılması olarak açıklamıştı. Yıllarca emek verdiği, hizmeti dokunduğu TRT’ye de gücenmişti. Nedeni; bazı eserlerini denetimden geçirmeyerek yayınlamamasıydı. Vasiyetindeki, “Cenazemi TRT’nin önünden bile geçirmeyin” sözleri bu acı gerçeği yansıtır.

Birlikte yaptığımız söyleşi sırasında, bugünün sanat ve sanatçı anlayışına da sert bazı eleştiriler yapmıştı. Günümüzde her şeyin para ile ölçüldüğünü, sanatın da sanatçının da “her şeyin başı para” anlayışıyla iyice yozlaştırıldığını savunmuştu.

Günümüzde plak şirketlerince kar hırsı nedeniyle her gün bir yenisi daha piyasaya sürülen ve adeta gökten yağarcasına hayatımıza sürüsüyle sokulan pek çok sanatçı için “soytarı” deyimini kullanmıştı. Nalkesen’e göre, sanatçılıkla uzaktan yakından bir ilişkisi olmayan, ama plak şirketlerince hayatımıza zorla sokulan bu soytarılar yüzünden sanat zevkimiz de tacize uğramaktaydı.

Yapılan bazı şarkı sözlerini de bu anlayışın bir uzantısı olarak nitelendiren Nalkesen, “Bandır bandır ye beni”, “Gömleğini pek sevdim, çıkar onu bebeğim, hadi bize gidelim”, “Sırf Cici babanın inadına sevişeceğim seninle” vs. gibi sözlerin bir şarkıya asla söz olamayacağını, ancak umumi tuvalet duvarlarına yakışabileceğini de savunmuştu. Bunda da o kadar haklıydı ki. Söyleşimiz sırasında anlattıklarını dinlerken, sanat güneşimiz Zeki Müren’in de niçin çok uzun zaman (ölümüne kadar) TV’lere çıkmamak için direndiğini çok iyi anlayabilmiştim.

Türk sanat müziği çevrelerinde, gerek Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Emel Sayın gibi duayen sanatçılar ve gerekse diğer bestekarlarca "yüzyılın bestekarı" diye de tanımlanan Yusuf Nalkesen, bestelerini yaparken sözcüklerle adeta dans edercesine yapıyordu. Güfteleri yazarken de her sözcük üzerinde kılı kırk yararcasına duruyor, cümlede yer alan sözcüklerin birbiriyle bir uyum içinde olup da bir duygu ritmi yaratabilmesine özen gösteriyordu.

Kentimizin incirini çok sevdiğini ve özlediğini söylemişti. Program kasedini kendisine götürdüğümde, yanımda getirdiğim birkaç kilo incire de çok sevindiğini anımsıyorum. 

Yeni yıla acı bir haberle parantez açmak güzel olmadı, ama bir ölüm yılında kendisini anmadan edemedim. Pek çok şarkıyı öksüz bırakıp da gideli, adına "ölüm" denilen ayrılığa "veda busesi"ni göndereli bugün (3 Ocak) 17 yıl olmuş. 

Ama kulaklarımda hala onun şarkılarının tadı var. Avuçlarım ise onun ellerini birkaç kez sıkmış olmaktan dolayı kıvançlı. 

Yazımı da onun ünlü şarkısının bir sözüyle bitirmek istiyorum:

“Kulaklarımda şarkılarının tadı, avuçlarımda hala sıcaklığın var inan..."

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.