Ajans Bakırçay
2019-11-05 08:42:27

Mehmet H.Doğan’ı Uğurlarken

Salim Çetin

05 Kasım 2019, 08:42

Ilık bir İzmir şubatında Mehmet H.Doğan’ı uğurladık

Turgenyev'in Babalar ve Oğulları'nı okuduğum liseli yıllarımda Bazarov'un ölümü beni nasılda bir hüzne boğmuştu, şimdi bile anımsıyorum. O duyguyu 2009’ un Şubat ayının nerdeyse bahara göz kırptığı ılık bir güneşli gününde Narlıdere Mezarlığı'nda Mehmet H.Doğan'ı sonsuzluğa uğurlarken de yaşadım. Sonra S. Zweig aklıma takıldı Narlıdere’ nin üstüne heybetiyle kol kanat germiş Çatalkaya’ ya bakarken. II. Dünya Savaşının onu Avusturya'dan Brezilya'ya nasıl sürüklediğini düşündüm. Bir sanatçı, cehennemi nasıl da içinde taşıyor ve yaşıyor. Zweig, Rio'da karnavalın coşkusunu yaşayacağına Nazilerin Avrupa ‘ da birçok ülkeyi ele geçirdiğini, düşüncenin, özgürlüğün, çoğulcu yaşamın ve sonuçta demokrasinin artık olmadığını gördüğünde yaşamın çekilmez olduğuna inanarak bu dünyaya elveda demenin zamanı geldiğine karar veriyor; ertesi gün Zweig'ı yatağına uzanmış, karısı Lotte'yi de elini onun göğsüne sevgiyle koymuş halde buluyorlar.

Avrupa’yı kasıp kavuran Hitler faşizmi emeline ulaşmıştır artık; Orta Avrupa’ nın en iyi entelektüeli kendi isteğiyle yenilgiyi kabul ederek, sahneden çekilmiştir.

Bu sanatçılar böyle galiba... Gogol, Mirgorod Hikâyelerinin sonunda “Bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir, baylar!” der ya… Çoğu bu dünyanın hoyratlığı altında ezildiğini hisseder ve kaçışı bir kurtuluş olarak görür.

Zweig’ ların 1942 yılındaki insanın içine işleyen sonları hayatın bir trajedisi gibidir, biraz da bu kaçışı bize çağrıştırır.Ne ki Bir yıl sonra 1943 yılında Almanya yenilir ve dünyayı kasıp kavuran faşizm tarih sahnesinden silinmeye yüz tutar. Dünya demokrasiyle barışmış, demokratik haklar Faşizm sonrası yeniden toplumların yaşamına girmeye başlamıştır ama ne pahasına… Büyük bir yazar belki de daha onlarcası( Bizde Nazım Usta) neler çekmişler, neleri feda etmişler…

***

Neyse biz eleştirmen Mehmet H.Doğan’ a dönelim tekrar.

Mehmet H.Doğan, Birikime Dayanmak kitabının önsözünde 1969'lara dek şiir yazdığından söz eder. Sonra kendi şiirini beğenmez ve o tarihten sonra eleştiri yazıları ile edebiyatın içinde yer alır. Hiçbir çekincesi yoktur. İlkelerini, yöntemlerini sıraladıktan sonra, eleştiri yazılarını peş peşe sıralar. Artık o edebiyatın mihenk taşlarından biridir ve de iyi bir eleştirmendir.

Ancak iyi bir eleştirmen olmak birçok insanın saldırısına hedef olmayı da getirir ki, o zaten bunu peşinen kabullenir “… eleştirinin ve eleştirmenin yüzü soğuk olur.” diyerek bu gerçeği peşinen kabullenir.

Narlıdere'nin yukarı dağlarından; bir öğlen üzeri, güneşin parıltıları bakımsız ama yeşille donanmış mezarlığa yansırken, eleştirileri ile birçok edebiyatçıyı kızdırmış bir yazarın bütün bunlara karşın sevgi içinde eller üzerinde mezarlığa doğru ağır adımlarla götürülüşüne tanık oluyorduk.

Nasıl ki, Zwaig, kolu onun göğsünde karısı Lotte, yokluklarıyla dünyamızda bir boşluk bıraktılarsa Mehmet H. Doğan da edebiyat dünyasındaki boşluğu ile uğurlanıyordu sanki.

Mehmet H.Doğan, Birikime Dayanmak kitabında Cevat Şakir'in ölümüne hayıflanır; “Ey sanatçılar, şairler, hikâyeciler, romancılar, sakın İstanbul'dan, Ankara'dan başka yerde ölmeyin!” der. “Çünkü dostlarınız uzaklıktan dolayı gelemezler ve tabutunuz üç beş kişinin omzunda ağır bir yük olarak kalır.”

Bu öngörü, kendi cenazesinde boşa çıkmış gibiydi.. Doğan'ın. Sevenleri İstanbul'dan, Ankara’ dan çıkagelmişlerdi. Cumhuriyet Kitap Eki sorumlusu Turhan Günay, Dünya Kitap'tan Faruk Şüyun,İBB Şehir Tiyatroları Müdürü ve daha onlarca yazar şair… İzmir'den de neredeyse bütün yazarlar, belediye başkanları vardı cenazede.

Ben ölümleri dedemin ölümünden biliyorum; mayısın hazirana evrildiği, yakıcıbir Erzurum yazında bu dünyadan gitmişti. Ekinler yeni başağa durmuş, yeşilin bin bir türü tarlaları, kırları sarmıştı.Kışın o uzun ve sıkıcı havası yerini baharın haşarı sıcağına daha henüz bırakmıştı.

Her şeyin güzelleştiği, renklerin bir senfoni gibi önünüze açıldığı bir anda ölüm ve yok oluş gelip kapınıza dayanmış, sizden kendi hükmünün icra edilmesini istiyor.

Ve siz sessiz, çaresiz razı olmak durumundasınız.

Dedemi böyle bir ruh hali içinde sonsuzluğa uğurlamıştık.

Doğan'ın ölümü de böyleydi; güneş, yaşamı kışkırtan bir parlaklıkla hükmünü sürdürüyordu. Dağlarda yazın renkleri yerlerini çoktan kış’ın gri renklerine bırakmıştı.

Artık ayrılık zamanıydı. Vedalaşmak gerekiyordu.

Gelenlerin üstüne ağır bir yük gibi inen keder yüzlerimize vurmuştu. Dostluklar, kavgalar, edebiyatın incelikleri zihnimde uçuşurken Turhan Günay’ a gözüm takıldı.

Tabuta omuz vermesi, mezara inip elleriyle dostuna dokunması, toprağı üzerine örtüşü, öyle nahif öyle güzel bir dostluğu gösteriyordu ki…

Pek şaşırarak yaratım süreçlerindeki bireyselliğin önde olmayı başat kıldığı edebiyat dünyasında da böyle dostlukların olabileceği aklıma düşüverdi. Sonra bir kez de Hüseyin Yurttaş'ın, Besim Akımsar'a bir saygı günü düzenlenmesi konusundaki ısrarı aklıma geliverdi. Galiba ölümler iyi şeyleri çağrıştırıyor. Sonra 90'lı yılların sonuydu; o saygı gününü, Kitap Fuarı içinde, Konak Belediyesi'nin katkılarıyla yapıverdik. Birkaç yıl sonra da Besim Akımsar aramızdan ebediyen ayrılıverdi.

Narlıdere dağlarından aşağıya süzülen güneş yavaş yavaş etkisini azaltıp soğuk yüzünü göstermeye başladığında bizler,iyi bir eleştirmen olduğu konusunda hiç kimsenin itirazı olmayan Mehmet H.Doğan'ı orada bırakıp, uzaklaşıyorduk.

O hüzün içinde, Turhan Günay, ikide bir arkaya dönüp bakıyordu. Bir dostu orada tek başına bırakmak zor geliyor olmalı ki, omuzları düşmüş, yüzü soluklaşmıştı.

Gogol’un ‘ “Bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir, baylar!”cümlesi aklımızın bir köşesinde biziler de çaresiz ağır adımlarla mezarlığı geride bırakıp, şehrin her şeyi unutturan gürültüsüne adeta koşar adımlarla gidiyorduk.

Yol bittiğinde güneş tepeden devrilmiş o sıcak parlaklığını çoktan kaybetmişti bile.Mezarlık epeyi geride kalmış biz gene günlük hayatın gailelerini çoktan düşünmeye başlamıştık bile….

Ben bu hay huy içinde “Güle Güle Mehmet Hocam” dediğimi hatırlıyorum….

Not: Bu yazıyı 17 Şubat, 2008 tarihinde yitirdiğimiz Türk edebiyatının önemli isimlerinden Mehmet H. Doğan’ın ölümü üzerine yazmıştım. İzmir’ de yaşamını sürdürmüş bir eleştirmeni yeniden hatırlamak ve o’na olan saygımızı yeniden dile getirmek adına bir kez daha okunmasını gerekli gördüm. Umarım yerini bulur!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.