Ajans Bakırçay
2021-05-18 10:36:35

Karanlığın İçinde ki Karanlık

Mehmet Can Gürbüz

h.dem08@hotmail.com 18 Mayıs 2021, 10:36

Göz gözü görmez, akıl bir yol bulmaz yerdir karanlık. Güvenin bile korkup kaçtığı yer oluşundan, bir şeylere güvenemez insan; sığınacak liman nerededir acep?

Yol çizeriz kendimize ancak kendine başka yol çizenlerle çakışınca, hele karanlık yol üzerinde çakışma olunca hedeften kim şaşar bilinmez. Onat Kutlar gibi bir kahve tadında muhabbete oturmaya niyetlenirsiniz, eli kanlılar gelir ölümün resmini çizerler yeryüzüne yada kana boğacaklarının velvelesiyle dövünür orta yerde.

Karanlığın boğucu havasından nasıl kurtulacağım diye düşünürken meğer karanlığın daha karanlık bir yüzü ortaya serilir, çare mi düşünmek yoksa daha bir saklanmak mı şaşar kalır insan. “Suç örgütü lideri” konuşmaya başlar ve dün güç aldıkları onun üzerine çizik atmış oldukları için son çare suçu birlikte işledik diye yanık yanık ağlayarak anlatır. Halbuki dün tehdit ettikleri bilim adamları, siyasi temsile yetkililer pek kaile almamışlardı; kuru gürültünün suç debelenmelerini. Ama besleyenler umut etmişlerdi; onun belinde silah oluk oluk kan akıtma provasının kendilerine katacağı gücün yansımasını. Bu gün çırpınışlarını da dikkate alanlar dün kendisinden umut edenler olması normaldir.

Bilim adamları, yetişmişlikleriyle, duygularıyla ve akıllarıyla ki bunun için eğitim almışlardı; bu ülkenin harcına ve ilerlemesine barış tohumları ekmekti işleri. Yerde sürüklesen de, oluk oluk kan akıtsan da o “Barış” diye bağıracaktı.

Toplumun yeni trendinde dizayn edecekler önemliydi dizayn edilenler değil. Rollerin uzunluğu kısalığı, oyunun iyi oynanıp oynanmasını belirleyen tek bir güçte yoktu ve güçler dengede bile değildi. Dönen rulet gibi dengenin nerede durup nasıl şekilleneceği ruletin hızına bağlıydı. Dostlar hemen düşmana dönüşebiliyordu. İçeri düşmekte çıkmakta ruletin bir parçasıydı. Kırmızıda olabilirdi kara da.

Onat Kutlar, “Yeter ki kararmasın” adlı kitabında der ki; Nasıl bir alacakaranlık… Geceyle gündüzün arasına sıkışmış uzun bir kör saat. Geçmişle geleceğin, doğuyla batının, ölümle yaşamın arasına sıkışmış. Alacakaranlık görünmez bir çevrintiyle yutup götürüyor her şeyi. Bu noktada onurla alçaklığın sınırları birbirine karışır. (syf.24)

Nice masumların üzerine çökmüş mafya bozuntularının alacakaranlığıydı onurla alçaklığı birbirine karıştıran. Gücünün kaynağında adalet yok, adalet kendilerine lazım oluncaya kadar adaletsizlikten beslenirler, ellerini sallaya sallaya adaleti yerlerde sürüklerlerdi. Çünkü karanlıkta gözler hiçbir şey göremediği gibi gözlerin açık olup olmadığı da bilinemezdi.

Onat Kutlar, “Yeter ki kararmasın” adlı kitabında devam ediyor; Bilim ve sanat ağacının dallarının, hangi özgür kaynaklardan gelen sularla beslendiğini düşünüyorum da, bu ağacı karanlıkta bırakarak, en sağlam dallarını budayarak, çevresinde aşılmaz bir beton duvar örerek ne yapmaya çalıştığımızı anlayamıyorum. Ülkemizin bir İran olmadığını biliyorum. Geçmişin karanlıklarına dönmeye kimsenin niyeti olmaz ülkemizde. Nice çekici de gelse bu “âlem-i esrar”dan aklın ve yaşamın aydınlığına çıkmak zorundayız. Sert toprağı, en olumsuz koşullar altında delen her tohumu, gün ışığına yönelen her dalı gözümüz gibi korumak zorundayız. Onlara yalnız olmadıklarını, bu ülkenin bilime, sanata, özgürlüğe içtenlikle bağlı insanlarla aydınlığa çıkacağına olan inancımızın bir düş olmadığını anlatmak zorundayız. (syf.30)

Yalnız olmadığımızı bilmek ve yalnız olmadıklarını bize benzeyenlere duyurmak karanlığın yırtılması gücünü sağlıyor. İyiliklerin birliğine inanmak güçlü kılmasını sebebi; kötülükten beslenmiyoruz ve güveneceğimiz liman ellerimizle yarattığımız dostluk dayanışma limanıdır.

Onat Kutlar, “Yeter ki kararmasın” adlı kitabında devam ediyor; Geçmişi bilecek kadar yaşadım ve önümde geleceğe inanacak kadar zaman var. Yaşadığımız günlerin toprağına acının, yalnızlığın tohumları ekiliyor her gün. Ama gene de hiç unutmadan yapabileceğimiz bir şey var: Bir insan elinin sıcaklığındaki dayanışmayı gerçekleştirmek. Her şeyi değiştirebilir bu. (syf.20-21)

Üstat demiş ki “Yeter ki kararmasın sol göğsünün altındaki cevahir”.

“Bir karamsarlığın dile getirilişi değil oysa bu sözler. İnsan düşüncesinin, koşullarını değiştirme, güzelleştirme isteminin karanlık çağlarında bile nice güçlü ve dirençli olduğunu anlatmak istiyor” (Onat Kutlar, “Yeter ki kararmasın” syf.32)

Bize düşen karatmayacağız sol göğsümüzün altında ki cevahiri, el ele kenetlenmeye hazır olun.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.