Ajans Bakırçay
2020-10-06 02:13:14

İzmir’in Semtleri Kitaplaşırken…

Salim Çetin

06 Ekim 2020, 02:13

Heyemola’nın son serisi ile nerdeyse İzmir’in anlatılmadık semti kalmadı.

Otuz yeni semt kitabı daha eklendi bir önceki kırk birin üstüne.

Birkaç yıl önce Heyemola İzmir’in kırk bir semtini yazdırmış, bu şehre bir yayıncı olarak katkısını göstermişti.

Şimdiki seri bir öncekinin devamı, yani birkaç ilçeyi çıkarırsak İzmir’in yetmişe yakın semti yazıya döküldü. Semtteki tarihsel geçmiş, anılar, sokaklar, insan hikayeleri bir şekilde kitaplaştı ve öyle ya da böyle kayda geçti. Yazanların bir bölümü akademik dünyadan geliyor, bir bölümü edebiyat dünyasından tanıdıklarımız. Kalanlar da benim gibi şehre meraklı ve eli kalem tutanlardan.

Semtleri anlatan bu kitaplardan çoğu o semtte oturan yazarların semtle ilgili anılarından oluşuyor.

Ne zaman semte geldikleri, o semtte neler yaptıkları ana gövdeyi oluşturuyor, daha sonra buna ilave semtin tarihsel geçmişi, şehirle ve diğer komşu semtle ilişkisi, sokakları, orada doğmuş ve kamuoyunca tanınan ünlüleri de hikaye ediliyor.

TARİH YAZIMI YENİDEN…

Son yıllarda şehir üzerine yazılan kitaplara ilginin arttığı bir gerçek.

Çünkü kent üzerine yazılan literatüre baktığımızda kentler yeni dönemin yükselen yıldızı.

Büyük projeler buralarda hayat buluyor, milyarlarca liralık rant kent arazileri üzerinden kotarılıyor.

Tüketimin de üretimin de ana adresinin kent olduğu dile getiriliyor.

Buna son yıllardaki kentlerdeki yurttaşın ‘Kent Hakkı’ kavramından hareketle ortaya koyduğu itirazlar, isyanlar da eklenirse kentin önemi bir kat daha öne çıkıyor.

Kent, üretim-tüketim, finans ile devasa bir mücadele alanı olması bakımından önem kazanırken aynı zamanda orada yaşayanların kendi kentlerinin hikâyelerine merak sardıkları da bir vakıa.

Öyle ki artık her kentin bizzat kendisi anlatıldığı gibi o kentin semtleri, orada dikkat çeken bir bina, bir heykel, bir park gibi akla gelen, göze dokunan her şey hikâye edilerek okuyana sunuluyor.

Kent üzerine yazılan kitaplarının artmasına tarih yazımındaki anlayış değişimini de eklemek gerekli.

Özellikle tarihçiliğin yazımında eskinin devlet kurumlarını öne çıkaran anlayışının yerine, Esra Danacıoğlu’nun (1) deyimiyle kendimizin de aktörü olduğumuz sıradan hayatlarımızı, yaşadığımız kenti, evlerimizi, çalışma mekânlarımızı anlatan yeni bir tarih yazıcılığı anlayışının gelmiş olmasını da eklemek gerekli.

Dolayısıyla kentleri, mahalleleri, yereli öne çıkaran anlayış yeni bir yerel tarih yazıcılığını da diğer tarih yazıcılığının yanına koydu gibi. Yerel tarih derken; etnik-dini kimlikler, küresel- yerel kavramı etrafında dönen konuları, eskiden taşra diye küçümsenen ve üzerinde durulmayan yerelde yaşam bulan onlarca olguyu da eklemek gerekli.

Tarih yazımında, devleti ve kurumlarını yüceltmeye odaklanmış bir anlayıştan yerel konuların ele alındığı bir noktaya gelinmiş olmasını Esra Danacıoğlu, tarihin aşağıdan yazılması ve aynı zamanda ‘sessiz yığınların’ tarihe dâhil edilmesi olarak nitelendiriyor.

Burada bir parantez açmamız gerekiyor: Danacıoğlu bütün bu çalışmalarda uç vermesi muhtemel bir konunun altını çizerek, kendi yerelliğini diğer aidiyetlerini önünde gören anlayışların kolaylıkla ‘yeni sadakat odakları’na evrilebildiğini bunun da ötekini görmeyen ve dışlayan bir tutuma neden olabileceği konusundaki kaygısını bizlerle paylaşıyor.

Yerelliği, donuk, statik ve evrensel olandan kopuk; değişime açık dinamik bir süreç olarak görür isek sanırım Hoca’nın bu kaygısına gerek kalmayabilir.

Bu içerik ve anlayış değişiminin tarihi yazanların niteliğinde de farklılık oluşturduğu açık. Nitekim onlarca semt ve kent, bu konuya ilgi duyan, yaşadığı yeri tarihin öznesi gibi gören, hikâye anlatmasını ve bunu yazıya dökmesini bilen amatör tarihçi diyebileceğimiz insanlar tarafından günümüzde yazılıyor.

YAŞANILAN YER’İ YAZMAK

Tarih yazımında içeriğinin 'yerel' kavramı ile zenginleştiği artık tartışmasız bir gerçek. 'Yerel' derken insanın oturduğu yerle kurduğu ilişki ve oraya yüklediği anlamların toplamı kastediliyor. Çinli coğrafyacı Yi fu Tuan, (….insan- bilinçli ya da bilinçsiz; rasyonel ya da irrasyonel-mekan ile varoluşsal ve hissi bir bağ kurmaktadır. …mekân uzam boyutunda nötrdür, ‘yer’ “insan deneyimi” ile pozitif veya negatif değer(ler) kazanır, (2) diyor.

(E.Danacıoğlu, bunu bir adım ileri götürerek yerellikle beraber coğrafyanın da tıpkı sınıf, din, etnik köken gibi kendimizi ifade ederken kullanabileceğimiz bir kimlik kategorisi, varsayılan bir aidiyet odağı, bir cins’ biz’ duygusu üreticisi olarak toplumsal hayatımızda belirleyen öge olduğunun altını çiziyor)

Bir mekanın yer haline gelmesini John V. Punter’de benzer kavramlarla açıklıyor, mekanın yer olarak anılmasında orada yer alan aktiviteler, mekanın fiziksel yapısı ve insanların o mekana yükledikleri anlamların toplamının rol oynadığını söylüyor. S.Bahar Durmaz Drinkwater, Işın Can "Kollektif Bellek ve Kamusal alan: Kültürpark’ın anımsattıkları ve Mekansal Dönüşümü" makalelerinde Fuar’ın ‘yer’ haline gelme süreçlerini, kolektif hafızamızdaki algısı konusunu yukarıdaki kavramlar çerçevesinde anlatıyorlar. İzmirlinin hafızasındaki Fuar, oradaki anılar, yaşanmışlıklar, bunların zihnimizdeki izdüşümlerinin peşine düşüp uzun analizlerle, bu güne yol haritası çıkarmanın çabasına giriyorlar. Bu örnek bize toprak parçasının sonuçta bizim yeri’imiz haline gelişinin öyküsüdür aynı zamanda.

Fuar’la ilgili tartışmalar bir yana bizler de (3) yer’in ya da bizim üzerinde çalıştığımız konu olması bakımından semt’ in yer haline gelme süreçlerinin peşinden koşuyoruz. Bu süreçleri o semtte oturan insanlar gözünden kitaplarımıza aktarıyoruz. Böylece o semtte oluşmuş kolektif hafıza, yerle ilgili aktiviteler ve oluşan bellek, hikâyeleri ile yerel tarih anlatısı olarak yazıya dökülüyor ve sonuçta bir semtin kitabı olarak raftaki yerini alıyor.

Semt kitapları genel hatları ile orada oturanların semtle kurdukları ilişkiler, oradaki insanların semtlerine yüklemiş oldukları anlam ile bu çerçevede yürüyen hikâyeler toplamı değil midir zaten?

SEMTİ YAZMAK…

Gelgelelim kavramsal çerçeve bu olmakla beraber kentler ve semtler üzerine yazılan onlarca kitabın henüz Ahmet Hamdi Tanpınar’ın "Beş Şehir" ini neden geçemediğini, oradaki üslup ve anlatım güzelliğine neden ulaşamadığı konusuna. Hatta bir adım ileri gidip neden daha çok okura ulaşamadığı konusu bile tartışılabilir.

Acaba semtleri ansiklopedik bilgilerle mi anlatıyoruz, semt sevgisinin insanlara geçebileceği dili ve anlatım tarzını bulmakta güçlük mü çekiyoruz?

Kuşkusuz iyi bir eser için ideal bir tarif vermenin mümkün olmadığını baştan söylememiz gerekiyor.

Yahya Kemal’in İstanbul’ un semtleri için söylediği “her semt ayrı bir dünyadır” saptamasındaki incelikleri daha iyi hikaye ederek semtte oturanlara ve okuyuculara daha lezzetli bir pencere açabilir miyiz?

Yahya Kemal bu dünyanın içine sanıyorum semtin mekanlarını, yollarını, insanlarını koyduğu kadar en çok da peşinden koştuğu ‘hususiliği’ koyuyor, ilkbaharda lüferin, bahardan yaza dönüldüğünde Boğaz’a karşı açan erguvan çiçeklerini, mesela Üsküdar’a has bir özellik olarak anlatıyor. Bunu semtin fiziki yapısının ötesinde soyut bir ‘semtin ruhu’ kavramı içinde görüyor.

Ahmet Hamdi Tanpınar da aynı yolun yolcusu gibidir; Beş Şehir’de, Bursa’da Osmanlı’nın kuruluşundaki harcı arıyor, Bursa’nın ruhuna sinmiş Orhan Gazi, Mal Hatun, Geyikli Baba, Emir Sultan, Şeyh Edebali gibi şahsiyetleri anlatıyor. Bunlar olmadan Bursa, şehir kimliğinden soyunmuş gibidir. 

Aynı kitapta, Erzurum’u 1. Dünya Savaşı’nın yenilgisini tatmış, ondan önce 1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın da aynı kaderi yaşamış nerdeyse nüfusunun yarısını kaybetmiş yorgun ama vakur bir ‘ruh’ ile önümüze seriyor. 

Konya, İstanbul. Ankara’ da aynı yöntemle yazılmıştır. Bu şehirlerin siluetine gizlenmiş bir dünya anlatılır; siz onu hisseder, gittiğinizde o izleri o şehirlerde ararsınız.

Peki biz bunları kendi semtlerimizde yapabiliyor muyuz? Semte sinmiş ‘semt ruhu’nu verebiliyor muyuz?

Okuduğum birçok semt kitabında doğrusu bu ruh’u gördüğümü söyleyemem. Daha çok sokaklar, insan hikâyeleri anlatılmış; Görünmez Kentler’de köprünün tek tek taşlarını anlatan Marco Polo’ya Kubilay Han’nın ,'Köprüyü taşıyan taş hangisi?' sorusuna 'Köprüyü taşıyan şu taş ya da bu taş değil, taşların oluşturduğu kemerin kavsi' cevabındaki ortak ruh, semtin anlatımında ortaya konulmuş mudur?

Hepsi için demeyelim ama çoğu kitapta göremediğimi söylemeliyim. 

Söz gelimi bir kenar semt anlatılıyor ise göç olgusunu görmemek mümkün mü?

Bu travmanın insandaki etkileri, şehre, semte, semtin mimari yapısına yansıyan yanları kitabınıza geçmemişse…

Balkan göçmenlerinin baskın olduğu bir semtte bu havanın yansıması yazıya geçirilemiyorsa, ya da Güneydoğu’dan zorunlu göçle gelenleri anlatmıyorsanız orada bir eksiklik yok mudur?

Bu durum kent sosyolojisi içinde sayılan diğer unsurları için de söylenebilir.

Kentin merkezinde olup sanayi ile iç içe semtlerdeki küçük atölyeler, buradan hayata yansıyan sınıfsal ilişkiler, yoksulluğun yansımaları, orta sınıfların yeni bir yaşam biçimi arayışlarını denk gelen sosyologların 'soylulaştırma' kavramı ile anlattıkları gettolaşma gibi daha pek çok eğilim şehir monografileri yazımında aranan unsurlardır.

Bunların eksikliği semtin de dolayısıyla onu anlatan kitabın da eksikliği anlamına gelmez mi?

Bu örnekleri çoğaltmak olası, özellikle İzmir’in göç almış ve kuruluşunda İzmir dışından gelenlerin etkin olduğu birkaç semtin anlatıldığı kitabı bu gözle okudum. Yukarıda sayılan ögeleri bulabilir miyim, diye.

Ne yazık ki Yahya Kemal’de ‘Hususilik’ diye geçen ve bir semtin kendine özgü durumunu yansıtan bu temel ögeler yeterli oranda işlenmemiş semt kitaplarının çoğunda.

Şimdi Şimdi eleştirmenlere düşen yukarıda sayılan parametreler açısından bakıp bir de semt kitaplarını bu açıdan incelemektir.

Bir başka husus ta ne kadar eksik yan olursa olsun, semtlerin kitaplaştırılması olumlu bir gelişmedir.

Bu eksiklikler zaman içinde giderilir çok daha doğru semt monografileri yazılabilir.

Zaten eğilimin bu yöne doğru gittiğini yazımızın başında belirtmiştik.

(1) Esra Danacıoğlu, “Yerel Tarih Yerel Kimlik” Bianet,2011, İstanbul

(2) Aktaran Sezgi Durgun, İzmir Kültürpark’ın Anımsadıkları,sh.140 İletişim Yayıları, İstanbul, 2015

(3) Bizler derken yaklaşık İzmir’ deki seksene yakın semti ve ilçeyi yazanlardan söz ediyorum.

Yorumlar (1)

Gürol Tulunay 4 Yıl Önce

Yerel kitabın ve semtlerin önemini ne güzel anlatmışsın. Geçen defa yazmıştım galiba. sen hep yazmalısın arkadaşım. Sen yazmalısın...Kalemine sağlık olsun. Sağlık ve esenlikler dilerim...

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.