Ajans Bakırçay
2021-02-13 11:49:26

Hülya Deniz Ünal’dan; Sanat Kokan Sokaklarıyla Karşıyaka - (1)

Salim Çetin

13 Şubat 2021, 11:49

Hülya Deniz Ünal, hepimizin yaptığını yapmış yaşadığı şehre sevgiyle bakmış, 'Sokakları şiir kokan' Karşıyaka’yı "Karşıyaka Hatırası" kitabında anlatmış. [1]

Çoğumuzun yaşadığını Ünal da yaşamış, Anadolu’nun değişik şehirlerinde bulunmuş, kendi deyimiyle hep bir 'yersizlik, yurtsuzluk duygusu' çantasında ona eşlik etmiş.

1994’de Karşıyaka’ya geldiğinde artık yerleşik bir kentli olma durumu ortaya çıkmış.

Ve o da başlamış bulunduğu şehrin tarihini, dilini, sokaklarını, mutfağını, insanını araştırmaya.

Bu araştırmada elbette her sürecin incelendiği söylenemez.

Mesela, 1960’lı yıllardan sonra başlayan köyden şehre göçün oluşturduğu tahribatın Karşıyaka’da izlediği seyir, gerek imar yönünden gerekse sosyal yapı açısından kitaba pek de yansımamış...

Yamanlar, Örnekköy, Cumhuriyet Mahallesi, hatta merkezi semtlerdeki değişimler de yok.

Hâlbuki bu değişimi Karşıyakalı olan Tarık Dursun, Ben Unutmadan (Bilgi Yayınları. Syf. 17) kitabında kısmen değinir; Deniz Bostanlı’sının ya da Papaz Köy’ün, 1960’lı yılları içinde denizin doldurularak nasıl adı Nergiz olan semte dönüştüğü, oradaki bağ ve bostanların yok edilerek yerlerine evlerin dikildiğini, İsmail Dayısıyla olan hatıraları eşliğinde hüzünlü bir biçimde anlatır.

SANAT VE KARŞIYAKA

Kısacası, Karşıyaka Hatırası’nda 1960’lı yıllardan sonra köyden kente göçün Karşıyaka’da oluşturduğu değişim bir sosyolog gözüyle irdelenmiyor ama bunun yerine sanatın değişik dallarında ürün veren sanat insanlarının adlarının verildiği onlarca sokağın hikâyesi çok güzel sunuluyor. Adeta Karşıyaka’nın sanat haritası karşımıza çıkıyor.

Biz de böylece Karşıyaka’nın sanatla iç içe olma haline tanıklık etme fırsatı yakalamış oluyoruz.

Bu durum, bir kentin başına gelebilecek en iyi şeylerden biri olsa gerek.

Çünkü şimdilerde kentler, sanat yerine sahip oldukları modern binaların miktarlarıyla ölçülüyor.

Bina yenilemeleri ve kentsel dönüşümler bile, içinde yaşayanlar hesaba katılmadan, sadece bir fiziki müdahale konusu gibi ele alınıp çözüm üretiliyor.

Bütün bunlara karşın sevindirici bir gelişmeden söz edebiliriz, son yıllarda kamusal sanat diye bir kavram var artık hayatımızda.

Kentin tasarlanması, planlanması bu kavramdaki ilkeler doğrultusunda dolaşıma sokuluyor.

Parklar, kamusal binalar, yollar bu kavramın içeriğini oluşturan sanatsal kaygılar gözetilerek tasarlanıyor. Kent planlanırken sanatın yeri ve etkisi hesaba katılıyor ve de kentin salt bir imar ve inşaat faaliyetinden ibaret olmadığı gerçeği göz önünde tutuluyor.

Başka bir deyişle, "sanat kalkınmanın estetik altyapısıdır" cümlesinde belirtilen gerçekten hareketle kentin kalkınmasında ekonomi ve diğer etkenler yanına sanat olgusunun da konulduğunu görüyoruz.

Dediğim gibi, Hülya Deniz Ünal’ın anlattıkları, bizim gördüklerimiz Karşıyaka’nın kamusal sanat anlayışına yaklaşmakta olduğunu gerçeğini görüyoruz gibi.

Dileyelim; sanatla kent arasındaki bu karşılıklı etkileşim derinleşsin; edebiyatın yanında, müzik, plastik sanat ve diğer dallarda eser veren sanatçılar kenti bir sahne alanı, kendilerinin ilham aldıkları büyülü bir şehir gibi görsün, kente sevgiyle yaratıcı bir ruhla yaklaşma çabalarını daha da çoğaltsın.

Burada bir şeyi daha belirtmemiz gerekiyor; sanat insanlarının isimlerinin sokaklara, parklara verilmesi güzel ama sokaktaki bu isimleri yaşanan hayata katmak gerekir.

Yoksa, geçen gün Karabağlar ilçesinde çok önemli bir hikâyeci olan Bekir Yıldız Parkı’nda, yazarı tanıyıp tanımadıklarını sorduğumda çoğunluğun tanımadığı gibi bir durum ortaya çıkabilir.

Bu da son derece nahoş bir durumdur.

SANATÇILAR VE SOKAKLAR

2014’de, Tarık Dursun’un adının verildiği sokakta, fotoğrafını çektiğimizde sevinci görülmeye değerdi, o koca yazar çocuklar gibi şendi. Sevilmiş olmanın güzelliği bu olsa gerek demiştim içimden.

Pek çok yazardan duyarız; adlarına verilen sokak, sanat merkezi, ya da başka mekanalar için yaşadıkları duyguyu, oranın artık onların bir parçası olduğu konusunu.

Kamusal alandaki değer verme duygusu, demek ki hem sanatçıyı, hem de o kentte yaşayanları karşılıklı ilgilendiren bir durum. İki yönlü bir iyi olma hali…

Birine değer atfetmek, kolektif hafızada ona yer açmak az şey olmasa gerek, bu aynı zamanda o kentin kültürel kimliğine giden yolu açmaktır.

Ayrıca bu duyarlığa sahip kentlerin ve orada oturan sakinlerin dünyaya sanatın iyileştirici gözüyle baktıkları ve bir ayrıcalığa sahip oldukları söylenebilir:

Nedir bu ayrıcalıklı nitelikler?

Sanatın inceliğini, güzelliğini içselleştirmiş olmak, yaratmaya açık, ötekini düşünüp empati yapabilmek, karşısındaki insana değer vermek diye sayılabilir bu nitelikler.

Bu açıdan Karşıyaka’da yaşanan bu duyarlılığının altı çizilmelidir.

Hülya Deniz Ünal, kendisi gibi iyi bir şair olan Metin Altıok’tan başlamış, sokaklardaki güzelliği anlatmaya.

Metin Altıok, Bergama’da doğmuş ama yaşamının büyük kısmını Karşıyaka’da geçirmiş. Öğretmenliği yanında, şair ve aynı zamanda ressamlığı da var.

1993’e Sivas’ta katıldığı bir etkinlikte, bu güzel sanat adamının yaşamı 37 aydınla birlikte noktalanmış.

Hayır, hayır bu ortaçağdaki bir olay değil, daha on sekiz yıl önceki bir olay, 1993’ yaşanan "Sivas Kıyımı".

Yakılarak ortadan kaldırılan otuz yedi aydının, insanın kıyımı…

Bunlardan biri de Metin Altıok’tur.

Şimdi yazarken bile ürperip sanal bir gerçekmiş gibi geliyor. Bu çağda nasıl bu olur diyoruz, ne yazık ki oluyor!

Bir şiirinde;

"Bedenim üşür, yüreğim sızlar.

Ah kavaklar, kavaklar…

Beni hoyrat bir makasla

Eski bir fotoğraftan oydular."

Diyen ülkemizin soy şairlerinden biriydi Altıok.

Artık sokaktan her geçtiğimizde martıların çığlıklarına karışan Metin Altıok’un sesini arayacağız, onun bize fısıldadıklarına kulak kabartacağız. Ona selamımızı göndereceğiz….

Hülya Deniz Ünal’ın deyimiyle Karşıyaka, kalbi sokakta atan bir kenttir.

Dolayısıyla o sokaklar çok kalbi bağrında taşıyor, çok sanatçıya ev sahipliği ediyor.

Metin Altıok sokaktan bir soluk yürüyün karşınıza 1740 sokak, namı diğer Atilla İlhan Sokağı çıkar.

Kaptan’ın o gür sesini duyarsınız "Ben Sana Mecburum" nidası boşluğu doldurur.

Kaptan, heybetli ses tonuyla; Türkiye’nin geri kalmışlığını, Emperyalizmi, Mustafa Kemal Paşa’nın bütün bir Doğu ülkelerindeki etkilerini tartışmaktadır.

Sesini Karşıyaka’dan duymak mümkün…

Sokaklar bitmez...

Tuna Mahallesi’nde Salah Birsel Sokağı muzip muzip size bakar.

O Salah Bey ki İstanbul Beyoğlu’ nu bile ‘Şıngır Mıngır’ yazmıştır.…

Ama kalbi, gönlü Karşıyaka’nın Soğukkuyu semtinde kalmıştır hep.

Günlüklerinden birinde: (…burada sevdim ilk kızı… İlk kahveye gittim.. (…) Burada şiir yazdım) der, Soğukkuyu için.

Yaşar Aksoy, "Hayatım Kitap"ta Salah Birsel’le olan bir anısını aktarıyor. (Syf.432)

1999 10 Mart günü, ölmeden üç gün önce, Karşıyaka vapurunda Salah Birsel’i arar.

Vapurun Kona istikametine doğru hareket ettiğini söyler.

Salah Birsel, dayanamaz "Benim için (vapurun) hem Karşıyaka tarafını, hem de İzmir’i öpüver," der, Yaşa Aksoy’a.

İzmir ve Karşıyaka sevgisi böyle bir şey!

İnsanın burnunun direğini sızlatıyor…

Ya şiiri:

Aşksız

"Aşka inanmıyor gençler şimdilerde

Tutkuları beden eğitimini aşıyor

Gözyaşları kullanılmıyor, bu bir

Üzüntüler gerekli sayılmıyor."

Uzun bir şiirden bir dörtlük, belki de bugünün gençlerinin ruh haritasını çıkarıyor.

Karşıyaka’nın delişmen gençleri acaba kulak kabartırlar mı, Salah Birsel’e?

Ya Şükran Kurdakul?

O da Attila İlhan ekolünden.

Daha lisedeyken toplumcu görüşleri onu da Attila İlhan gibi ‘siyasi’ olma kervanına katmıştır.

Ama o yılmamış, yazdıklarıyla, düşünceleriyle mücadelesine inatla devam etmiştir.

Ömür boyu sürmüş ezilenin yanındaki mücadelesi.

Biliyoruz ki tarih, baskıcı rejimlerin uygulayıcılarını bir müddet sonra kendi çöplüğüne atar. Ve o adlar belleklerden silinip gider.

Nitekim Şükran Kurdakul’u takip eden polisi, İçişleri bakanını hatırlayan var mı?

Ama Şükran Kurdakul hep belleklerde, kütüphanelerimizde, düşüncelerimizde yerini almıştır.

Hatta yaşadığımız mekânlarda, sokağımızda bile bizimle beraber yaşamaya devam ediyor.

“Öyle bizdendi ki kıyı çizgisinden ötesi

Mavi içinde yiter, mavi içinde bulurduk kendimizi” dizelerindeki gibi o da şehrimizin gönlünde yer edenlerden…

Sokakları şiir kokan Karşıyaka’nın başka sokaklarına ve adları verilmiş sanatçılarla tanıştırmaya götürüyor Hülya Deniz Ünal bizi.

Bu kez Dinçer Sezgin, Özcan Yalım, Özdemir Nutku, Hüseyin Yurttaş sokakları var sırada.

Bu isimleri hangimiz unutabilir ki!

Şiirlerini, romanlarını, anı kitaplarını zevkle okuduğum Hüseyin Yurttaş’la sık telefonlaşıyoruz. Ya Karşıyaka’dadır ya da Foça Kozbeyli’de.

Dinçer Sezgin’i 2010, Özcan Yalım’ı 2011, Özdemir Nutku’yu ise 2019 yılları içinde sonsuzluğa uğurladık.

Dinçer Sezgin’le PEN İzmir temsilcisi olması nedeniyle pek çok etkinliği birlikte planlamanın mutluluğunu yaşamış biriyim. Özcan Yalım, Foça’da yaşadığı için değişik etkinliklerde misafirimiz olmuştu, ancak son dramatik karşılaşmamız Karabağlar’da bir huzurevine yerleştirilmesi sırasındaydı.

Özdemir Nutku tiyatronun ve akademinin duayen ismiydi. Kitapları ve düşünceleri nedeniyle adı konulmamış bir otorite, özellikle tiyatronun bir bileniydi...

Hüseyin Yurttaş ise edebiyatın gülen, hoşsohbet yüzüdür, olmadığı etkinlikte eksikliğini hissedilir.

Üstelik atadan dededen İzmirlidir, Karşıyakalıdır ve de Foçalıdır.

Not: Haftaya devam edelim.

[1] Hülya Deniz Ünal, Karşıyaka Hatırası, Heyemola Yayınları, 20019, İstanbul

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.