Ajans Bakırçay
2023-06-11 10:33:56

Haziresiyle birlikte 'Ali Ağa Camii' ve 845 sokaktaki yaşam...

Mehmet Gülümser

11 Haziran 2023, 10:33

Dört - beş yıl önce İzmir’in 3 özel kiliselerini yazdıktan sonra bir de kentimizin tarihi camilerinden birisini yazsam çok iyi olur diye düşünmüştüm. Ancak o camii, benim için ayrıcalıklı olmalı ve pek kimsenin pek değinmediklerinden olmalıydı.

Kemeraltı gezilerimde, başkalarının aksine ben hep Memleket Hastanesi'nin arka taraflarını dolaşmayı yeğlemişimdir. O daracık sokaklarla, bahçeli cumbalı evlerle konuşarak geçmişi yaşamak istemişimdir. Hele Ali Ağa camisinin haziresindeki o güzel mezar taşlarını görünce bu semte olan ilgim, sevgim daha da coştu. Kesin kararımı verdim ve hikâyesini yazacağım camii hazireleriyle birlikte bu "Ali Ağa Camii" olmalıydı.

Odunkapı Mahallesi ve cam şişeden bardak

Hele 1940 yıllarda Arap fırını yakınlarda doğup büyüyenlerden Prof.Dr. Aydoğan Demir Hoca’nın kaleme aldığı çocukluk günlerine ulaşınca yazma hissim daha da depreşti. Allah uzun ömürler versin 1937 doğumlu Demir hocamız, doğup büyüdüğü Ali Ağa Camii’nin bulunduğu Odunkapı mahallesindeki anılarını en içten duygularla yazmış ve anlatmış. Yazdıklarını zevkle okudum. Hatıralarında; şimdiler de yerinde olmayan Sarı Kışla’dan ve hapishaneden de bahsetmekte olup o zamanki kentsel dönüşümün, tarihe nasıl bir saygısızca olduğunu söylemektedir. Bahçeli evlerle süslü 845 sokağın elektrikle, yan çıkmaz sokağın havagazı ile aydınlandığını, fenercilerin, akşamları önce hava gazını açıp ucunda yanıcı olan uzun bir sopayla aydınlatmaları yaktığını, sabahları da gelip gazı kestiğini, çöp toplama işini, haftanın birkaç gününde eşekleriyle gelen çöpçülerin, tenekeler içine konan çöpleri aldığını anlatıyor. Bizler şimdilerde kavun karpuz kabuklarını aynı çöp kutusuna atıyoruz. Ama geçmişte her gün karpuz kabuklarını hayvanları için toplayan vatandaşlar da varmış. Onun anlatımından anlıyoruz ki mahallede yaşayanlar arasında mühendisten tutun öğretmene, esnaftan saatçiye herkes varmış. Savaş yıllarında yoksulluk, daha da belirgin hale gelmiş ve pek çok aile bardaklarını şişelerden yaptırırmış. Cam şişeden bardak yapma tekniğini bilenler, mahalle mahalle dolaşıp üç kuruşa bu işi yaparlarmış. Kumaşlar her hafta sokağa uğrayan Yahudi bohçacıdan alınırmış. Terzi ise mahalledenmiş, ters yüz yapılan giysilerin, paltoların 10 - 15 yıl giyilmekle övünülürmüş. O devirde yokluk içinde yaşayıp ölenleri, rahmetle anıyorum.

"Tanrım o savaşlı günleri, bu ülkeye bir daha yaşatmasın" Ya şimdi mi? Texitil firmaları 4 mevsim 4 ayrı model giysiler üretiyor, beğenmezsen kaldırıp atıyorsun.

Daha önceleri İzmir’in Konak semtindeki 3 ünlü kilisesi olan St. Policarp, St. Jan ve Kutsal Tespihli Meryem kilisesini yazmıştım. İçimde bir uhde vardı. "Mademki üç kiliseyi yazdım bir de bir camii yazmalıyım" dedim. Kemeraltı gezilerimde rotama kattığım camii, tarihi Ali ağa Camii olmuştur. Nedendir bilmem ama bu güzel camii, çevresiyle, konumuyla, mimari yapısıyla beni ayrı dünyalara götürüyor ve önündeki selvi ağacı ve de Haziresiyle bana cezbedici gelmekteydi.

Hele yanındaki tarihi Konağın, 19 yy. da İzmir limanı Hamalbaşısı Hüseyin Ağa’ya ait olması ilginçtir. Hüseyin Ağa, konağı yaptırmış ama hemen camiye bakan yüzüne de erken rahmet eden kızı adına çeşme hayretmiş. Kitabesini okutunca ilgim bu sokağa daha da arttı. Kitabe de: Frenk Gümrüğü Hamalbaşı Hüseyin Ağa, bu suyu insanlık adına ulaştıran ve bu çeşmeyi Kızı merhume Havva hanımın ruhu için inşa eyleyendir. Bilhassa bal şerbeti tadındaki bu suyu, hayırlara vesile olması adına bu kurnaya akıttı. (1899) Ağa konusunda bir not düşmek istiyorum: Daha önceleri okuduğum belgede Hamalbaşı Hüseyin Ağa İzmir Frenk gümrüğünü 6000 altın karşılığı saraydan kiralamış. Yaz aylarını da Foça da geçirirmiş.

Bu Tarihi Konak, daha beş altı yıl önce harap halde idi. Çatı çökmüş ve evin içi molozlarla dop doluydu. Bu semtte eski ev arayan bir hanım meslektaşıma, burayı göstermiştim. "Gel bu eski konağı al geleceği çok parlak" demiştim. Gitti sahiplerini buldu, önce anlaştı sonra fiyat indirmeye kalktı, bir 10 bin lira yüzünden satış bozuldu. Şimdi birileri aldı. Restore etti, paha biçilmez diyebilirim. Oysaki arkadaşıma "gel burayı satın al" diye ne çok yalvarmıştım. Şimdi pişman oldu ama iş işten geçti.

Ali Ağa Camii

Konaktaki doğum hastanesinin sol tarafından yukarıya doğru çıkınca önünde selvi ağacı bulunan bir camii ile karşılaşırsınız. 18 yy da odun pazarı mahallesi diye anılan bu mahallede inşa edilmiştir. Camiinin banisi Gedizli Ali Ağa dır. Camiinin yapılış tarihi kitabeden öğrendiğimize göre 1672 yılıdır. Ayrıca yapı1896-1958 ve son olarakta 2021 yılı olmak üzere 3 defa yenileme geçirmiştir. Ali Ağa caminin kitabesi Ana giriş kapısının sağ tarafında bulunmaktadır.

Türkçeleştirmesini yaptığım kitabenin metni şöyledir:

 1. Satır:

Allah'a şükürler olsun ki bu bina güzel bir mabet oldu.

Namazgâh, o güzel arif insanların eseridir.

Bu yapıt tam yerinde inşa edilip ve yöreye de öyle uygun düştü ki bu âlemde böyle bir özgün bina yapılmadı diyebiliriz.

Özellikle bu hayırlı işleri başaranlara şükürler olsun.

Bilhassa burada medrese açmak, bizler için mutluluk nişanesi olmuştur.

Camiinin her köşesinde tanrının Nuru, inananlarca ve arzulayanlarca keşfedilecektir.

Nezaketle, doğrulukla ve tertemiz yüreklikle, tıpkı cennetteki kutsal çeşme gibi suya susamışlara bu çeşmeden su sunulacaktır.

Lütufkar ve bağışlayan yüce Rabbimiz, Hazreti Ali adına bizleri Hayır hasenat sahibi kıldı.

Bu gururla ve güzelliğin adına tarihi belli bu cami kutsal bir mekândır.

Not: Bu kitabeden şunu da anlıyoruz ki Ali Ağa Camii çeşmesiyle, Medresesiyle ve haziresiyle birlikte külliye olarak inşa edilmiştir; ancak bugün medrese ve çeşme den eser yok.

Camiinin Ana Giriş Kapısının üzerindeki yazıtta Nisa suresi 103.Ayette son cümle bulunmaktadır: Namaz, Müminler üzerine vakitleri belli olarak yazılmış bir ödevdir.

(İnne es salate kanet alel-Müminine kitaben mevkuta)

Yine yazının sol tarafında "Sadakallahü’l azim" yani "doğrusunu Allah bilir" yazıyor. Hemen bu yazının altında da "Ketebehu Ömer Lütfi" anlamı hattat Ömer Lütfi.

Kapı sövelerindeki süslemelerde soldakinde Maşallah sağ tarafındakinde Ya rahman yazılmış. (Allah’ın isimlerinden biridir -esma-i Hüsna- acıyan merhamet eden anlamındadır.)

Ali Ağa Camii Haziresi

Hazire içinde sayarak tespit ettiğim mezar taşları sayısı 63 dür. Daha çok Gedisuzadeler, Cebbanzadeler, Alaybeyliler gibi İzmir’in tanınmış ve hayırsever aile fertlerinin mezar taşları dikkati çekiyor. Selvi ağaçların altında sakin duran mezar taşlarının ziyaretçisi hep kuşlar olmuştur. Hele bahar aylarında oradan geçerken onların şakımaları beni ağaçların gölgesinde durmaya itmiştir.

Manisalı Hafız Hüseyin Kızı Cemile Hanım dört çocuk edindiği kocası Urlalı Mustafa Efendi’den çok çile çekmiştir. Bu çileler sonunda genç yaşında beli bükülmüş ve ayak parmağında çıkan mercimek tanesi bir şiş nedeniyle 30 yaşındayken; 

"Şarabı mevti nuş ile darı Ukba’ya göç etmiştir"

yani ölüm Şarabını içerek ahrete intikal etmiştir.

Yine aynı kitabede;

On para domat, Atmış para Lahm (et), bir ekmek yirmi kömür

Ve bamya idi aşım 13 sabun bu haliyle yevmiye tamam şükür.

Mezar taşının bir bölümünde dilekte bulunurken:

İbret -i çeşm ile nazar eyle taşım"

Oku bir Fatiha kardeşim.

İşte bu Ali Ağa Camii Hazire içinde en ilginç bu Şahideyi bulmak için 23 Mart 2023 günü Prof.Dr. Eser Gültekin ve Sevgili Eşi Fevzi Gültekin, Prof.Dr. Necmi Ülker, Tarihçi yazar Osmanlıca ve Arapça mütercimi Kaptan Mustafa Uzel, kent sevdalısı yazar Orhan Beşikçi, İBB tarih kurumu başkanı M.Yanık, değerli dostlarım M.Sait Tunç, Ferhat Budak ve Erol Şaşmaz ile Camiiyi ziyaret ettik. Tüm Şahide’leri okuduk ama maalesef yukarıdaki bu ilginç Şahideyi bulamadık. Üzüldük mü evet hem de çok üzüldük. Fotoğrafını çekip yayınlayacaktık. Kayıtlarda bile yok.

Yine Camiinin yan arka duvarına doğru geçtiğinizde ilginç bir dehliz gözünüze çarpar. 1983 yılında Camii Haziresi ötesinde bulunan bu dehlizde araştırma yapan Arkeolog Yusuf Gül "Burası Roma döneminde Kadifekale’den su getiren dehlizin aynısından kalede de gördüm" demiştir. 1980 Yılında burada çalışma yapan İnşaat ustası Tahsin Özer ise 13 Ekim 1980 de Vakıflar Müdürlüğüne verdiği dilekçede şöyle yazmış: "Tünele girdim ve gerekli incelemeyi yaptım. Tünel tahminen 5o-60 metre düz ve sonra 90 derece sola dönerek 7-8 m. Mesafede nihayet bulmaktadır. Tünelin sonundaki boşluğun üstünden bir su sızıntısı var. Nereden kaynaklandığı nereye gittiği belirsiz". Bu açıklamayla de halkın bu tünel Kadifekale’ye kadar gidermiş gibi fantastik yorumları diner sanırım.

Ali Ağa camisinin avlusunda ulu selvilerin gölgesi altında kuş sesleri ve gönül dinlendiren su şırıltıları arasında geçmişi anmak ayrı bir zevk. Oradaki bulduğumuz bu güzel üç mezar taşlarının kimlere ait olduğunu açıklayarak yazımızı tamamlayalım.

1- Gedusizade Süleyman ağanın zevcesi Sabiha Hanım ruhuna Fatiha 1223 zilhicce

2- Gedusizade âlim Muhammet efendinin mezar taşı 1199

3- Cebbanzade muhabbet Efendinin kerimesi Fatma hnm

Ve bir kaç fotoğraflarımız:

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.