Ajans Bakırçay
2019-10-16 09:37:59

Gediz Bir Nehir Mi, Yoksa...

Metin Sert

16 Ekim 2019, 09:37

Gediz Bir Nehir Mi, Yoksa Fosseptik Kanalı Mı?

Dünyada eşine ender rastlanır bereketiyle bilinen, mitolojik çağlardan bu yana havzanın en önemli hayat kaynağı olarak varlığını sürdüren Gediz Nehri’ne yaşatılan dram nedeniyle, bu nehrin dünyanın en verimli toprakları arasına soktuğu Gediz Havzası, günümüzde artık bir çok çevresel sorunun yarattığı olumsuzlukları da bağrında taşımak zorunda bırakıldı. Yıllardır yaratılmaya devam edilen çevresel sorunlar, beraberinde getirdiği olumsuzluklar nedeniyle havzanın bir çevre dramı yaşamasına da yol açtı.

Birinci sıraya yerleştirilecek faktör; sanayi tesislerinin neden olduğu kirlilik olarak göze çarpıyor. Aç gözlü ihtirasın da körüklediği gözü dönmüş kar hırsının bir yansıması olarak gelişen çarpık sanayileşme, alt yapı sorununu gözardı eden bir anlayışa sahip çünkü. Bunun da bedeli ilk önce Gediz Nehri’ne ödetiliyor.

Dünyada eşi az bulunur bir verim ve bereketi topraklarımıza çağlardır bir armağan gibi sunan Gediz Nehri, günümüzde olağanüstü bir kirlenmeye uğratılarak, ölümle pençeleşiyor. Bu kirliliğin nedeni her ne kadar bilinçsizlik ve duyarsızlıkla açıklanmaya çalışılsa da, aşırı kar hırsının da neden olduğu çarpık sanayileşmenin yol açtığı çevresel kirliliğin elini Gediz’e de uzattığı gerçeğini asla gözden kaçırmamak gerek. Sanayileşmenin yoğunlaştığı bir dönemde sanayi kuruluşları küçük yatırımlarla yüksek kar elde etme anlayışı nedeniyle, eksik alt yapıları ve çarpık anlayışlarıyla her zaman çevreye karşı saldırgan bir role sahip olmuşlardır.

Korkunç gerçek!

Gediz Nehri‘nin 160 km.lik bölümü Manisa ili sınırları içinde yer alıyor. 1998 yılında yapılan raporlara göre, Manisa merkezde 53, Salihli ilçesinde 34 deri fabrikasının atıkları ile, Salihli ve Turgutlu ilçelerinin tüm evsel atıkları Gediz Nehri‘ne dökülüyor. Bu korkunç kirlenmenin yarattığı doğal sonuç ise, ekolojik dengenin bozulması ve Gediz Nehri‘nin bugün can çekişir hale getirildiği gerçeği!

Çok çarpıcı olması dolayısıyla, özellikle 20 yıl önceki bilgi ve raporları paylaşacağım. 1998 yılında Ege Belediyeler Birliği‘nin yayımladığı raporda, aynen şu ifadeler yer alıyor:“Sanayi tesislerinin atıkları toprağa, havaya ve suya gelişigüzel verildiğinden ciddi sorunlar yaratmaktadır. Fabrikaların büyük çoğunluğunun ya arıtma tesisleri yoktur ya göstermelik arıtma tesisi kurmuşlar ya da yüksek işletme maliyetleri nedeniyle gerektiği kadar çalıştırılmamaktadır. Manisa ilindeki 57 deri atölyesi, yağ ve sabun fabrikası, Küçük Sanayi Sitesi Gediz Nehri’ni kirletmeye devam etmektedir.” Uşak ilinde bulunan 400’den fazla deri fabrikası çok tehlikeli ağır metaller içeren atıklarını yıllardır arıtmadan Gediz Nehri‘ne gönderiyorlar.

Ama aradan geçen bunca zaman içinde ne sanayi kuruluşlarının ne de belediyelerin arıtma tesisi kurduklarına ilişkin kayda değer hiç bir somut gelişme yaşanmadı. Ege‘nin hayat kaynağı Gediz Nehri, böylece her geçen gün daha da kirletilip, bir adım daha ölüme yaklaştırıldı. Her geçen saniye biraz daha kirletilmeye devam edilen Gediz Nehri, artık geçtiği yerlere lağım kokuları salıyor, tehlike ve ölüm saçıyor. Geçtiği yerlerde balıklar ölüyor, suladığı topraklar bozuluyor, bitkiler çürüyüp kuruyor. Yani Gediz yalnızca ölmüyor, öldürüyor da! Kendisine yapılan bu zulme başkaldırırcasına, adeta intikam almak istercesine…

Ağır metaller fazlalaştı!

Ege Belediyeler Birliği’nin raporuna göre, Gediz’in sularına günde 12 bin 500 metreküp zehirli su bırakılıyor. Gediz de bu zehirle birlikte etrafına tehlike ve ölüm saçıyor. 1999 yılında ise, 14 ayrı noktada yapılan ve “korkunç” diye tanımlanan ölçümlerde, Gediz suyunun tarımsal alanlarda kullanılmasının giderek sakıncalı olmaya başlandığı vurgulanıyordu.

Ölçümler sonunda Gediz’in suyu “5. sınıf” olarak nitelendiriliyor, sudaki ağır metaller ve toksit elementlerinin sınır değerlerin çok üstünde olduğu belirleniyordu. 1 litre suda 0.1 mg olarak bulunması gereken arseniğin 0.106 mg, son derece zehirli bir madde olan berilyumun ise sınır değerinin 15 katına çıktığı saptanıyordu. Kobaltta ise durumun daha ürkütücü boyutlarda olduğu, 1 litre suda 0.005 mg olması gereken kobaltın, yapılan ölçümlerde 5.733 mg olarak saptandığı açıklanıyordu. Sınır değerlerinin tam 115 katı kirli suyun hücumuna uğrayan Gediz’in sularıyla beslenen ürünlerin kanserojen etkisine sahip olabileceği uyarısında bulunan uzmanlar, yakın gelecekte Gediz’den kesinlikle arazi sulaması yapılamayacak hale gelinebileceğine de dikkat çekiyorlar.

Çiftçiler ise çaresiz! Yapacakları başka bir şey bulunmadığından bu suyu kullanmaktan başka seçenekleri yok! Buna zorunlular! Çiftçi arazisini Gediz’den sulasa bir türlü, sulamasa başka türlü bir dert var bekleyen. İnsanoğlunun kendisine karşı saygısızlığına, nankörlüğü ve zulmüne karşı adeta isyan edercesine ve intikam alırcasına hastalık ve tehlike saçmaya başladı Gediz Nehri.

Gediz, şu anda her türlü bulaşıcı hastalığı da barındırabilecek bir bataklığa da dönüşebilecek hale getirildi. Arazilerinde Gediz’in suyunu kullanan çiftçilerin ellerinde siyah lekeler ve yaralar oluşmaya başladı. Gediz’de yüzlerce balık ölümleri yıllarca önce başlamıştı bile…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.