Ajans Bakırçay
2022-02-02 17:43:17

Dikili'nin Liman ve Palamut Depoları...

Murat Solmaz

02 Şubat 2022, 17:43

1800'lü yılların ikinci yarısında Dikili bir kent kimliğine bürünmeye başladığında, önemli bir ticari liman özelliği ile de dikkatleri çekiyordu. Kaptan İsmail Bey'in Liman Başkanı olarak atanmasıyla ticari faaliyetler, yerel Rum tüccarların tekelinden ziyade Osmanlı idaresinin kontrolünde kalması amaçlanmıştı. Kaptan İsmail Bey, ilk iş olarak bugünkü Bahriyun Cami'nin bulunduğu sokakta ve çevresinde Türk mahallesi oluşturdu.

Dikili 1900'lerin başında Türk ve Rum nüfusunun birlikte yaşadığı Midilli ile yoğun ticaretin olduğu Akdeniz'den gelen İstanbul'a giden birçok ticari geminin uğradığı küçük bir nahiye idi. O yıllarda gemiler şimdiki gibi hızlı değildi. Bazen 1 haftalık, bazen 1 aylık bekleyişler olurdu. Fırtınaya dayanıklı gemiler yoktu. Hava muhalefetiyle seferlerin aksadığı çok durum yaşanmıştır. Doğal olarak tüccarlar, ürünlerini gemiye yüklemek için liman çevresinde günlerce beklemek zorunda kalabiliyorlardı. Dikili Limanı'na gelen gemilere çoğu zaman tarımsal ürünler yüklenirdi. Bazen de yurt dışından veya civar adalardan çeşitli ürünler gelirdi. İthalat ve ihracat faaliyetleri Dikili Nahiyesi'ni dinamik bir kent haline dönüştürmüştü.

Özellikle 1900'lü yıllarda Dikili'den çeşitli limanlara sevk edilen ürünler arasında ilk sırayı palamut almaktaydı. Meşe Palamudu (ya da kısaca Palamut), Türkiye'de yetişen meşe ağacının sap kısmı kapalı ve oval, diğer kısmı açık olan ve içinde pelit denilen kestane türünden yemişi olan sert ve tırnaklı bir meyveydi. Dikili'nin Madra Dağları yamaçları bu ağaçlarla kaplıydı. Karadağ'ın eteklerinde de Meşe Palamudu oldukça fazlaydı. Boya üretiminde kırmızı renk palamuttan üretiliyordu. Dikili çarşısında bulunan bazı işletmeler palamudu işliyor, ihracat için hazır hale getiriyordu. Dikili Limanı'ndan gemilere yüklenmesi işi geminin gelişine göre aksayabiliyordu. Zaman içinde işlenen palamudun daha korunaklı bekletilmesi için liman girişinin sağına ve soluna doğru sıralı bazı depoların yapılmasına ihtiyaç duyuldu. Bu depolar belediye tarafından işletme sahiplerine veya tüccarlara kiralanıyordu. Sadece palamut depolamak için kullanılmamıştı bu mağazalar. Zeytin, tütün, ayçiçeği, zeytinyağı ve çeşitli meyvelerin de depolandığını görmekteyiz. Hatta bireysel eşyaların da gemilerin geliş tarihine kadar saklanması için bu depoların kiralandığı bilinmektedir.

Sahil boyunca uzanan bu depoların iki küçük de iskelesi vardı. Kayıklarla limana yanaşamayan büyük tonajlı gemilere bu iskeleler aracılığı ile taşımacılık yapılırdı. Dikili Limanı ahşap ve her geminin yanaşabileceği büyüklükte ve kuvvette değildi. Bu iskelelerden günümüze sadece bir tanesi kalmıştır. İlçemizde bir restoranın kullanımındadır.


1939 depreminde limanın solunda kalan depolar yıkıldı. Günümüzde Atatürk İlkokulu'nun önündeki plaj olarak bilinen yer bu depoların olduğu yerdi. Diğer depolar ise Muammer Aksoy Parkı ile Olof Palme Parkı arasında uzanan depolardı. Zamanla bu depolar ihtiyaç duyulmamasından dolayı ve ticari faaliyetlerin farklılaşmasından dolayı yıkılmış ve çay bahçeleri yapılmıştı.

Mimari anlamda değişim bütün kentlerde görülebilen bir olgudur. Dikili'de bu değişimden nasibini almıştır. En başta Dikili depremi ile bugün bir kare fotoğrafta bile göremeyeceğimiz binalar yok olmuştu. Peki ya sonrası, ayakta kalabilen kendine özgü, kent dokusuna uygun binalarımız nerede. Çoğunu bizler yıkmışız. Yerel yönetimler ise çarpık yapılaşmaya onay vererek ilçenin apartmanlardan oluşan oldukça berbat bir silüet kazanmasını sağlamış. El birliği ile Dikili'nin bir Foça, bir Ayvalık gibi olmasına ket vurmuşuz.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.