Ajans Bakırçay
2022-03-15 13:56:55

Bölgemizin En Muhteşem Müzesi; Truva Müzesi

Mehmet Gülümser

15 Mart 2022, 13:56

Ülkemizde 90'lı yıllarda turizm çok hareketliydi. Herkes turizmde iyi bir gelecek görüyor, yatırımlarını ona göre ayarlıyordu. Ben bile severek yaptığım öğretmenlik mesleleğimi bırakıp buna inandığım için kendimi turizmin kollarına atmıştım.

Ülkemizde konaklama ve diğer tesisler çok az idi ama yaz ayları boyunca her tarafta kaliteli turist kaynardı. Bu işe gönül veren turizm acentaları, otelciler, restorancılar, şoförler, ülkemize gelen turist, bizden memnun olarak dönsün diye canla başla çalışırlardı. Hemen hemen herkes turistlerimizi rahat ettirmek için koşuştururlar, bir dediğini iki etmezlerdi. 

Biz rehberler mi? Aman turist memnun olsun diye onlardan geri kalmaz ve kendimizi ne çok paralardık. Uykusuz kaldığımız geceler çok olurdu.

O yıllardaki heyecanımızı hiç unutamam.

Yıllardır Bergama, Ayvalık, İzmir üçgeninde yaşadığım için Kuzeyege turizm kapasitesi bana yeterdi. Bir de Midilli'den gelen turistlerde eklenince benim haftalık tur günlerim dolardı.

Yaz aylarında Midilli'den Ayvalık'a tekneyle günübirlik gelen bu misafirlerimiz, hem antik kent Bergama yı hem de Ayvalık'ı ziyaret etmek istiyorlardı. Gün içinde her iki şehri de bir çırpıda göstermek zorundaydık. Ama zaman az, proğram geniş olduğu için çok hızlı hareket ediyorduk. 

Bergama Akropol'ünü, Asklepion'unu o yaz sıcağına aldırmadan gezdirmek bize vız gelirdi . Sanki zamanla yarışırdık ve işini seven Ersin kaptan her zaman en büyük yardımcımızdı.
Şimdi dönüp de geri bakınca ya ne şevk varmış bizde diyorum.

Hele Efes turu yapmak bir zevk işiydi ve Truvayı anlatmak ise bir etiket idi.


Ben de bu antik kenti anlatırken ayrı bir heyecan duyardım. O yıllarda ki Truva turlarım genellikle Ayvalık ta konaklayan turistlerimiz içindi.

Truva turu için o uzun yolculuğumuzda antik dünyayı, turistlerimize aktarmak çok hoşumuza giderdi. Hele anlattığımız o hikayeleri, onların ilgiyle dinlemesi bizi, daha da mutlu eder, durmak bilmezdik. Aha şurda şu var, şuranın hikayesi şöyle, mitolojinin çeşitli hikayelerini döktürürdük.

Afroditin güzellik kraliçesi seçimini, nifak tanrıçası Eris'i, Helena'yı, Hera'yı Aşil'i ,Hektor'u,İlle de çapkın Paris'i. 

Ayvalık'tan kalkınca, ilk mola yerimiz Yeşilyurt köyü yokuşunda ki meyvecilerdi. Hem yerli, hem yabancı turistler, yanyana duran derme çatma tezgahlarda çerez fıstık, fındık, incir, kurukayısı, zeytin ve meyve satın alırlardı. Bizim turistlerin tercihi ise fındık ve kuru kayısı idi.

Moladan sonra gene yola düşerdik. Truva'ya varınca hararetli olarak 2 saatten fazla bir anlatım sunardık.Truva ziyareti bitimi, hepimizin rehber abisi Mustafa Aşkın'ın Truva çıkışındaki mekanına uğrar, çay molasından sonra biraz geç de olsa Tusan Otel'deki öğle yemeğine hızla koşardık. 

Çanakkale Güzelyurt semtinde çam ağaçları arasında Çanakkale boğazına bakan Tusan motelin, genişce bir terası vardı. Orada öğle yemeği almak benim için ayrı bir zevkti.

Menüde neler yoktu ki; Çorba, salata, ana yemek olarak balık, dessert olarakta tatlı veya dondurma. Bu menü her yerde pek olmazdı. Turistlerimizle birlikte bu geziyi Gelibolu manzaralı iyi bir yemekle taçlandırmak hepimiz için çok hoş bir şeydi.

Otel sahipleri samimi ve gönlü bol insanlardı. Garsonlar, otel çalışanları rahat tavırları ile bir müessese havası veriyorlardı. Hangi devlet konuğunu burada nasıl ağırladıklarını anlatmaktan zevk alırlardı.

Kaldı mı şimdi böyle kurumsal mekanlar? Son yıllarda kitle turizmi ülkeye çok para kazandırdı ama kaliteyi de yerle bir etti.

Gezi sonrası eve dönüp yeni Truva müzesini yazmaya daha başlamadan, bu ziyaret bana eski günleri hatırlatarak, "Hey gidi günler hey" dedirtti.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.