Ajans Bakırçay
2021-04-22 15:44:21

Bir Film ve Kaçamadığımız Hatıralarımız…

Salim Çetin

22 Nisan 2021, 15:44

Hatıralarımızdan ve dolayısıyla yaşadığımız geçmişten kaçabilir miyiz?

Çok zor.

Hayatımız çoğu kere hatırladıklarımız ile unuttuklarımız arasında gidip geliyor.

Değiştiğini, eskidiğini ve hatta yerinde olmadığını gördüğümüz şeyler bizi hüzne gark ediyor.

Gerçi Ahmet Hamdi Tanpınar, ‘sevdiğimiz şeyler bizimle birlikte değişir’ diyerek bunu doğal bir durum olarak sunuyor, ama insanın nesneyle kurduğu ilişki ve arada oluşan duygusal bağ işin o kadar da kolay olmadığını bize gösteriyor.

Yaşanan travmalar bunu bize gösteriyor.

Bizim gibi yer değiştirmeyi, bir yerden bir başka yere göç etmeyi yaşamının bir parçası haline getirmiş toplumlarda bu durum daha da vahim.

Düşünsenize, doğduğunuz ev size yabancı, çocukluğunuzun anılarına gittiğinizde her şey belleğinizden silinmiş, dönüp aradığınız hiçbir şey yerli yerinde değil!

Hatta yaşadığınız kent, o kentin parkları, kamusal mekânları o kadar sık değişiyor ki siz buna yetişemiyorsunuz.

Ve bunlar öyle uzun zaman aralığında olan şeyler değil, birkaç on yıla sığan aralıklar.

Hayıflanmanız biraz da buna.

2010 yılında İzmirli büyük yazar Tarık Dursun’la doğup, az bir süre yaşadığı Basmane’deki eve gittiğimizde bunu yaşamıştım.

Dönertaş Sebili’nden Kale’ye doğru çıkan ilk sağa dönen sokaktaydı ev.

Ev eski İzmir mimarisinin harika bir örneği ama kapılar pencereler sökülmüş, depo olarak kullanılan bir yer haline gelmişti. (Geçtiğimiz yıl uğradığımda ev artık çoktan savaşı kaybetmiş, yıkılmak için gün sayıyordu)

Tarık Dursun, o evin kapısına varmış, ellerini birkaç kez merdivenlere, pervazlara sürmüş, evin önündeki basamaklı merdivene çöküp kalmıştı. Kim bilir hangi anılar zihnine sökün etmişti…

Yüzündeki o hüzün gözyaşlarına karışmıştı.

**

Kadir İnanır’ın başrolünü oynadığı “Kapı” filmini izlediğimde bu sahne aklıma düştü.

Mardin’de yaşayan Süryani aile bildiğimiz baskılar nedeniyle Almanya’ya göç ediyor.

Yıllar sonra bu aile, kuyuda öldürülen oğullarının kemiklerini almaya geldiğinde evlerindeki eşyaların da talan edildiğini, alınıp satıldığını görür.

Bu eşyalardan biri var ki onun hatırası ayrıdır; o bir ceviz kapıdır ve baba bu kapıyı oğluyla birlikte yapmıştır.

İşte bu nedenle kapının bulunması yaşamsal bir konudur.

Baba, ceviz kapının peşine düşer.

Çünkü oğulun hatırası kapının nakışlarında, işlenen ahşapta, kokusundadır.

Kapının izi İstanbul’da bir antikacıda bulunur ve tekrar Mardin’e, yani, eve getirilir.

Bir baba, oğulla birlikte yapılan ve hatırası silinmeyen evin ceviz kapısı, baskıyla yerinden yurdundan edilen bir aile ve bu arada bir su kuyusunda öldürülen oğul..

İçinde bulunduğumuz yılların kadim acıları olsa gerek…

Sonuçta, en azından hatıralara sahip çıkılır; ölen oğulun kemikleri bulunur, ona bir mezar yapılır.

Babayla beraber yapılmış olan kapı tekrar getirilir.

Ama yaşanacak ev artık kalmamıştır.

Aile karar verir kapıyı da oğulun mezarına gömer.

Trajik bir son…

Kapı ve oğul açılan aynı mezara gömülür..

Aile tekrar Almanya’ ya döner; anılarını, canlarından çok sevdikleri oğullarının mezarını Mardin’de bırakarak.

 ***

Filmi izlerken Basmane’deki eski konaklardan çıkarılmış, o görkemli kapıların izini süren, onların arkasındaki görkemli hayatları dile getiren, gündemde tutan Gürol Tolunay ve Orhan Beşikçi aklıma geldi.

Filmdeki baba gibi kente ait bir hatıradan yola çıkıp köşkleri; onların anılarla yüklü kapılarının nasıl talan edildiğini bize ve şehrin yetkililerine anlatmaya çalışıyorlar.

"Kent geçmişi anlatmaz ama bir elin üstündeki çizgiler gibi geçmişini içerir" diyen İtalo Calvino’nun dediği gibi hepimizi bu şehre sahip çıkmaya çağırıyorlar. 

Bir kapı, bir kapı kolu, bir sokak, bir kilise, havra… bunlar şehrin anıları, hepimizin belleğindeki hatıralar…

Bizleri "…sonsuz şimdiye bağlayan" unsurlar….

Bir de sahip çıkabilsek!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.