Ajans Bakırçay
2021-05-07 20:26:03

Ben Ölecek Adam Değilim...

Mehmet Can Gürbüz

h.dem08@hotmail.com 07 Mayıs 2021, 20:26

...

Sesin rahatsız ettiği yer yerine sesin mutlu ettiği ortamlarda bulunmayı tercih ederim, severim. Bu müzik sesi de olabilir çocuk sesi de cıvıl cıvıl bir yaşam sesi olsun yeter ki!..

Bir köyün temizliği ve ağaç dikim işini yaparken çalışmalarımıza ilgi gösteren bir evin sakinleri molamızı kendi bahçelerinde geçirmemizi rica etti. Biz de: Çay, börekler ve çeşitli yiyeceklerle donatılmış masanın bulunduğu bahçede oturduk muhabbete.

Yerinde konuşmaya, davranmaya özen gösteren ben nasıl bir gaflette düştümse; “Her şey çok güzel ancak bir şey eksik” dedim. Evin erkeği bir kusurumu varmış gibi heyecanla bakıp “ Bav nedir eksik olan?” diye sordu. “Çocuk sesi” dedim. Bu evin çocukları nerede dedim. Adam başını eğdi ezilerek, karısı ağlamaklı evin içine kaçtı. Şaşırdım. Ne olduğunu anlamaya içimdeki fikir arayışlarına girmiştim ki, adam yetişti imdadıma:

* Oğlumuzu yeni kaybettik, kusura kalmayın.

Dizimin bağı çözüldü. Kalkmak isteyip istemediğimi bilmiyor istesem de kalkamayacağımı dermanımın sıyrılıp gittiğini, içimi kaplayan acının etkisiyle gözlerim yaşlandı. Hiç bir şey demedim, diyemedim. İşin gerisini nasıl yaptık neyi nasıl yaptık fazla ayırdında olmadan akşamı zor yaptım.

Mehmet Can Sever Mİ?

2020 4 Şubatında bir genç ölürmüş meğer!

Göçmen kuşlar gibi göçtüm diyardan diyara

Sevda takılmadı kanadıma

Hep ölüm çıktı karşıma sevdalara düştükçe ben

Terk eyledi sevdiklerim

Daha bir sığındı içime ölüm.
Dur dedim!
Nedir ki yaşım benim
İki ikiden iki üçe yeni geçtim
Mutsuz insanlarla yola çıkmıştım
Mutsuzluğu yüklenmişlerin kapısını çalmıştım
Sevda çiçeğini koklayıp, öpeceğim yanağından.

Dedi ki ölüm; Yine terk ederler

Zaman, kibrinden burnunun ucunu göremeyenlerin zamanı

Zaman, zalimlerin zalimce öldürebildikleri zaman

Zaman, mutsuzluk çeşmesinin açık unutulduğu zaman

Gel tut elimden seni gerçek aşklar diyarına götüreyim.

Umutlarımın tükendiği yerin sahibi dayım,
Bir elimden ölüm tuttu, diğerinden tutacak mısın sen?
Umutlarımı iyi sakla çünkü;
Karpuz yata yata büyür derdin
Bak! Henüz büyümedim ben...

Evime gittiğim zaman durumu eşime anlattım, içlerine ateş düşürdüğüm ailenin yanına gidip bağışlanmamın bir yolunu bulmak istedim. Gittik evlerine. Evin yaşlı annesinin elini öpüp “Ebom nasılsın?” dedim. Hoş karşıladılar ve açtığım yaralarının sıcaklığı hala üzerlerindeydi. Bingöllü bir aile olduklarını, emekli olup buraya yerleştiklerini öğrendik. Acılarını anlıyordum çünkü 9 çocuğunun yedisini kaybetmiş bir ailenin merhem olarak doğmuş evladıydım. Acıların dilini öğrenmiştim ağlayanlarla ağlamayı, içimde görülmez bilinmez bir kutuda sakladığım acılarım olmuştu.

Yitirdikleri evlatlarının evdeki kokusu daha tazeydi, sıcaklığı da. Koku gider miydi sıcaklık azalır mıydı? Gelecek ne yapar bilinmezdi.

Ölüm değil garipsediğim. Yitirmenin acısı büyük paylaşımı zordu. Paylaşamamayı garipsiyordum. Acının birleştirdiği toplum olmamıza karşın, paylaşamıyorduk. Ölümü tez kapıyı çalmasına izin veriyor, verdiriyorduk. Ne acayip dünyadayız: Ülkeleri yönetenler bir yandan savaşlarla can aldırmaktan geri durmazken bir yandan da insanlığın hayatlarının kurtulmasını sağlayan doktorlar ve bilim adamlarına yol açıyorlardı. O bilim ki hem ölümü getiren hem hayata döndüren çığırlar açıyor.

6 Mayıs 1972’de üç darağacı kurup, ölümü çağıran siyasetçilere kimse dur diyemedi mi?

Ölecek adam değillerdi daha yaşayacakları çok şey varken. Ne Mehmet Can ölecek adamdı nede Bingöllü çocuk. Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiirinde dediği gibi;

Kapımı çalıp durma ölüm,
Açmam;
Ben ölecek adam değilim.

Alıştım bir kere gökyüzüne;
Bunca yıllık yoldaşımdır bulutlar.
Sıkılırım,
Kuşlar cıvıldamasa dallarında,
Yemişlerine doymadığım ağaçların,
Yağmur mu yağıyor,
Güneş mi var,
Farketmeliyim
Baktığım pencereden.
Deniz görünmeli çıksam balkona.
Tamamlamalı manzarayı
Karlı dağlarla sürülmüş tarlalar.
Ekmekten olamam doğrusu,
Nimet bildiğim;
Sudan geçemem,
Tuzludur teneffüs ettiğim hava.
Ya nasıl dururum olduğum yerde,
Öyle upuzun yatmış,
İki elim yanıma getirilmiş,
Hareketsiz,
Sükûta râmolmuş;
Sanki devrilmiş bir heykel?

Ellerim ne der sonra bana?
Soğumuş kalbime ne cevap veririm?
Utanmaz mıyım ayaklarımdan?

Kalkmalıyım,
Dolaşmalıyım,
Sokaklarda, parklarda.
El sallamalıyım
Giden trenlere,
Kalkan vapurlara.
Bilmeliyim,
Gölgelerin boyundan,
Saatin kaç olduğunu...
Islık çalmalıyım.
Türkü söylemeliyim
Yol boyunca,
Keyfimden ya hüznümden.
Geçmiş günleri hatırlamalıyım,
Dalıp dalıp akarsuya,
Hayaller kurmalıyım,
Güzel geleceğe dair.
Yanımdan geçenler olmalı,
Selâm almalıyım;
Robenson'u düşünmeliyim,
Garipliğini:
Şükretmeliyim
İnsanlar arasında olduğuma.
Nedir ki eninde sonunda ölüm?
Ayrı düşmek değil mi aşinalardan?

Kapımı çalıp durma ölüm,
Açmam;
Ben ölecek adam değilim

Yorumlar (1)

Dikilinin Rasimi 3 Yıl Önce

Hasan bey kaleminize yüreğinize sağlık kıymetinizi birde sayın başkanımız Adil KIRGÖZ bilseydi İlçemiz içinde belediyemiz içinde daha güzel olacaktı.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.