Ajans Bakırçay
2021-05-26 13:53:33

Afrodit’in Kutsandığı Kent Knidos ve Praxiteles

Mehmet Gülümser

26 Mayıs 2021, 13:53

2020 yılbaşı akşamı yeni yılın, ülkemize, dünyaya, huzur ve mutluluk getirmesini dilemiştik. Ben de şu kış ayları çabucak geçse de bahar aylarında eş dost hep beraber sağa sola gezmeler yapsak diye hayaller kurmuştum; ancak taa Çin’den kalkıp bütün dünyayı kasıp kavuran Covid-19 virüsü, Ocak ayı itibariyle bizim ülkemize de ulaşınca bütün bu hayallerimiz yok oldu gitti. Ha bugün ha yarın bu salgın hastalık bitecek derken, 2020 yılı sadece bizde değil tüm dünyada daha da artarak yayıldı. Hepimiz evlere tıkıldık. Ne gezi, ne turizm diye bir şey kalmadı.

Bugün 11nisan 2021, pazar günleri evde zorunlu kalmalar, akşamları sokağa çıkma yasakları devam ediyor. Normalleşmeyi bekliyoruz ama bu tarihe kadar insan kaybımız maalesef 30 bine yaklaşıyor. Oysaki ben birkaç yıl önce tadı damağımda kalan Datça Knidos gezisini yine bu 2020 de de tekrarlamayı arzulamıştım ama yapamadık. İnşallah 2021 yılı sonbaharı bu meret hastalık biter ve biz de bu geziyi yapabiliriz.

Oysaki benim için ne güzel bir geziydi? Turistin az, havanın çok güzel olduğu eylül ayının son haftasında dolu dolu tam dört gün küçük bir apart otelde konaklamıştım. Şehirde kimsecikler yoktu, yazlıkçılar ve turistler ayağını çekmiş, sanki her yer size aitmiş gibiydi. Sokaklar tenha, cafeler bomboştu. Turistin bol olduğu yaz aylarında yüzünüze bakmayan restorancılar, gözünüzün içine bakıyordu. Şehir içinde pek çok güzel vitrinlere sahip yöre ürünleri bal, sabun, kekik, badem, zeytin ve zeytinyağları satan irili ufaklı birçok dükkân var.

İşyeri sahipleri, müşterileri az olunca size karşı daha samimi ve candan davranıyor. Sizi görünce buyurun oturun deyip bir de kahve ısmarlıyorlardı. Benden size tavsiye, eğer turistik yörelere bir gezi yapacaksanız eylül ayı sonunu tercih ediniz. Hem şehirde dolaşırken kendinizi özel hissedersiniz hem de iyi hizmet alırsınız. Konakladığım küçük apart otelin balkonunda, sabah kahvaltılarımı yöre domatesi, zeytini, peyniri ve balıyla yapıyordum. Sabahları erkenden kalkar, köşedeki fırından mis gibi kokan tap taze simitleri kapıp geldiğimi nasıl unuturum? Datça gezimin esas amacı, Knidos antik kenti ziyareti idi.

Datça’ya 38 km. uzaklıkta Karya bölgesinin en zengin liman kentiymiş. Datça’ya gelişimin ikinci günü öğle vakti biraz da ağırdan alarak Knidos’a doğru yola koyuldum. Yol daracık ama hoş.

Reşadiye yarımadasında küçük küçük köyler var. Yöre halkı yol boyunca derme çatma tezgâhlarında ürettikleri o meşhur Datça bademini, balını, kekiğini satıyor; ama birde çekirdeksiz üzümleri var ki değmeyin gitsin. 0/0 doğal, ince kabuk, güneşte pırıl pırıl parlıyor, tadı muhteşem, gram hormon yok. Tıpkı 50 yıl önceki İzmir’de yediğimiz üzümler gibi. Tezgâhtaki bal ve badem yanında göz koyduğum o iki torba üzümleri de satın aldım. Yolculuğu biraz ağırdan alma sebebim saat 20.30 da hem güneşin dillere destan o muhteşem batışını da görüntülemek idi. Kente erken varırsam gezi sonrası güneşin batışını saatlerce beklemek zorunda kalacaktım. Bundan ötürü oraya geç vararak, kent gezimi ve güneşin batışını arka arkaya yapmayı tasarladım. Otele gece karanlığında daracık yoldan dönmek zor olacaktı ama olsun değerdi. O da oldu zaten. Knidos antik dünyanın muhteşem çift limanlı bir kenti imiş. Bugün kentle bitişik gözüken karşı taraf önceleri ayrı bir ada imiş. Knidos’lular aradaki boğazı toprakla doldurarak adayı ana karaya bağlamışlar. Böylece bir taşla iki kuş vurup hem adayı bağlamışlar hem de sol yanda ikinci bir liman kazanmışlar. Bugün Mavi yolculuk yapan tekneler genellikle rüzgârı az olan bu limana uğruyor ve kıyıdaki lokantadan faydalanıyorlar.

Kentin kurucuları şehri öyle konumlandırmışlar ki antik çağda da güneşin batışını seyretmek bu günkü gibi olağanüstüymüş. Bu görkemli antik kentin cazibesine kapılıp dünyanın pek çok ünlüsü buraya göç edip yıllarca burada yaşamış. Kimler mi derseniz? Hemen arz edeyim: Ünlü matematikçi Eudoksos, Doktor Euryphon, dünyanın yedi harikasından biri olan o İskenderiye Fenerinin mimari Sostratos; ama bir başka sanatçı var ki onu apayrı tutuyorum. O kim mi? Yıllarca bu kentte yaşayıp mermerlere can veren ünlü heykeltıraş Parexiteles. Ben de Praxiteles’in ayrı bir yeri var.

Her ne kadar bugün onun orijinal heykellerinden kalmasa da eserlerinin kopyaları hem dünya müzelerini hem de bizim müzelerimizi de süslüyor. Bunlardan bir tanesi Çanakkale Truva müzesindeki terracota Afrodit figürüdür. Eser 1959 yılında bir Tümülüs’te yapılan kazılarda ortaya çıkmış. 36 cm. boyunda kolunda yılan bezemeli terrakota müzenin giriş katında yerini almış.

İkinci eser ise Burdur müzesinde iki tane Dionysoslu Satyr heykelleridir. Bu yazımda önce antik kentin geçmişine değineceğim ama ondan daha çok bahsedeceğim. Önceleri Datça’ya 2 km uzaklıkta kurulan Knidos, daha sonra bugünkü tekir yarımadası yamaçlarına M.Ö. 4.yy ikinci kez kurulur. Ve bu kent en parlak dönemini ise M.Ö 4.ve 5.yy da yaşar. O devirde pek çok bilim adamı, mimar ve sanatçı da bu şehre gelip yerleşmiş. Entelektüel zümrenin ve ticaretin artmasıyla, bu kentte imar hareketleri hız kazanır ve çok sayıda yapı ve tapınaklar yapılır.

İngilizler Knidos’da!

Knidos antik kenti M.S.7 yüzyıla kadar yaşamış, Pers ve Arap saldırıları sonrası da terk edilmek zorunda kalınmış. Birçok eser yıkılmış parçalanmış ama pek çok eser de toprak altında kalmış; ancak ta ki İngiliz arkeologlar buraya gelene kadar. 1858-59 yılında İngiliz Albay Sir Charlston Newton, İngiliz hükümetinin desteğiyle kazılara başlamış ve günlerce süren sondaj ve araştırmalar sonucunda tonlarca ağırlıktaki Knidos Aslanını bulmuş ve İngiliz donanmasının zırhlı bir gemisine yükleyip götürmüş. Öyle ki 6 ton ağırlığında ki aslanın şehirden 1,5 km. uzakta bulunduğu Nekropol’den limana kadar 70 günde taşındığı söyleniyor. İngilizler işlerini o kadar sıkı ve sistematik yapmışlar ki rakip gördükleri Fransızları da bu yöreden uzak tutmaya çalışmışlar. İstanbul’daki İngiliz büyükelçisi, devrin Osmanlı yönetimine baskı yapıp Fransızların o yörede kazı yapma izni almasını bile engellemiş. İstanbul’dan aldığı bu izinle Newton, sadece Knidos’u değil Bodrum’u ve Didim’i de talan etmiş.

Bugün İngiliz müze binasını bahçesinde sergilenen Knidos Aslanı neden yapıldı sorusuna iki argümanla cevap vereceğim. Birincisi - Atinalı amiral Konon’la kazanılan bir deniz zaferinin anısına yapılıyor ve ta uzaklardan görünsün diye de şehrin tepesine konuyor. İkinci olarak şehrin ileri gelen önemli bir şahsiyeti için bir anıt mezar yapılıyor ve onun üstüne Knidos Aslanı yerleştiriliyor. Bu anıt mezar kare planlı ama tam orta kısımdan daralarak yukarı doğru çıkan basamaklı 18 metre yükseklikte devasa bir yapı. Aslanın ebatları 1,82 metre yükseklikte 2,89 metre uzunluğunda tek parçadan oluşuyor. İnternette dolaşırsanız pek çok iyi niyetli kişilerin Knidos aslanı hakkında bilgi verdiğini görürsünüz; ancak orada Aslanın ağırlığı konusunda bir bilgi kirliliği var. Kimileri Aslanın ağırlığını ki 11 ton kimileri ise 8 ton diye yazıyor.

İngiliz British müzesi kaynaklarından aldığım bilgiyle söylüyorum ki aslanın ağırlığı 6 ton dur. Nokta… Yine internette pek çok yazıda anıt mezarının nerede olduğu konusunda geniş bir bilgi yoktur. Bu konuda eksikliği giderme konusunda araştırmalarım, beni kazı başkanı Prof.Dr. Ertekin Doksanaltı’na ulaştırdı. Ondan aldığım kesin bilgiyi burada sizlerle paylaşıyorum. Anıt mezar şehrin doğusunda şehre 1-1,5 km uzaklıkta Nekropolde bulunmaktaymış. Kentin mezarlığı Yazıköy’den şehre kadar denize paralel olarak uzanıyormuş. Bugün bile yol boyunca Nekropol kalıntıları görülüyor.

Knidos’da Belediyecilik:

Gemilerin zevkle uğradığı Knidos, antik dönemde bir kültür sanat ve ticaret şehriymiş. Şehrin stratejik konumunu iyi değerlendiren Knidos’lular, herkesin gıptayla baktığı zengin bir kent yaratmışlar. Hippodamos planına göre inşa edilen bu kent, ilk belediyecilik anlayışıyla 19 yüzyıl Fransa’sını bile etkilemiş ve zamanın Paris belediye başkanı Baron Haussman imparator 3. Napolyan’a “Hiç kuşkunuz olmasın ki aynı antik Knidos belediyeciliği ile güzel ve zengin bir Paris yaratacağım’’ demiştir.

Gelelim Praxiteles ve onun eserlerden bahsetmeye: M.Ö.490 da Kephisodotos adlı ünlü heykeltıraşın oğlu olarak doğdu. Bütün eğitimini babasından aldı. İlk eserlerini onun yanında verdi. Helen dünyasında onun zamanına kadar heykeltıraşlar genellikle mitolojik hayatın sadece belirli tanrılarının heykellerini yapıyorlardı. O ise kenarda kalan Hermes ve çocuk Dionysos – Dionysos Satyr figürlerini işlemiş. Hatta keçi kılıklı Satyr’i yine ilk defa insan olarak Dionysos’la birlikte yan yana sunmuştur. Kopyasını yakınımızdaki Burdur müzesinde görürüz. Bu arada sizle ilginç bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Mitoloji, Dioynsos’u hep Saytr’lerle birlikte sunmuştur. Satyrler, ormanda su kenarlarında melekler peşinde koşan, azgın, sevimsiz keçi kılıklı yaratıklardır; Bunun sebebi Dionysos’un Satyrlerin yaşlıları olan ermiş, bilge yaşlı insan Silunuslarca eğitmiş olmasındandır. Yani Dionysos ah de vefa örneği gösterip ormanda hep Satyr’lerle arkadaşlığını sürdürmüştür. Bana bugün kentin ilk üç değerini sıralayın diye sorulsa diğer eserleri üzmeden derim ki;

1- Knidos Afrodit’i

2- Knidos Aslanı

3- Knidos’da güneşin batışı anındaki Panorama.

Bugün mavi yolculuğun uğrak noktalarından olan Knidos antik şehrini gezerken sizi Dionysos tapınağı, Apollon tapınağı, Çeşmeler, Afrodit tapınağı kalıntıları ve muhteşem konumuyla küçük Tiyatrosu karşılar. Ben gezi güzergâhımı şöyle tasarladım. Önce tek tek tapınakları, yapıları ziyaret ederek Akropol’un en ucuna çıkmak. En sonunda da yukarıdan aşağıya, doğu tarafından inip tiyatroya gelip oturmak ve güneşin batışını beklemek. Öyle de yaptım.

Knidos aslanı bir yana Afrodit’i bir yana:

Knidos kenti Reşadiye yarım adasının tekir burnunda kuzey güney hattında yamaca Hippodamos planına göre kurulmuş. Teraslamayla kazandıkları düzlüklere şehir yapılarını tapınaklarını inşa etmişler. Neler mi var derseniz? Hemen girişte bereket tanrıçası için inşa edilmiş Demeter tapınağı ve çeşme inşa edilmiş. Sanki Tolus tipi tapınak gibi 5,5 m. yükseklikte bir çeşme 2021 yılı mart ayı başında kazı heyetinin gayretleriyle restorasyonu tamamlanmış. Onlardan aldığım bilgi doğrultusunda su işleri başkanı Boulakrates adlı önemli bir şahsiyet adına yapılmış. Çeşmenin bloklarının üzerinde üç satırlık bir yazıt bulunmaktadır. Bu yazıtta “su işleri başkanı Boulakrates bu çeşmeyi halka bağışladı” ifadesi geçmektedir. Biraz yukarı çıkınca belediye meclis binasına, Pazaryeri Agora’ya, Apollon tapınağına en yukarda ise oval Tolos tipi yapının temellerine ulaşıyorum. Her ne kadar Arkeologlar bu oval yapının M.S. 2 yy da yapıldığını söyleseler de ben, onların aflarına sığınıp arkeolog hocam rahmetli Doç.dr. Ülgür Önen gibi burayı Afrodit’e layık görüyorum. Çünkü burası tüm alana hâkim, her yönden rahatlıkla görülebiliyor, üstelik panorama da muhteşem. Sanırım Olympos’lu tanrıları, göklerden yere indiren sanatçı olarak anılan Praksiteles de güzellik tanrıçası Afrodit’in heykelini buraya dikilmesini arzulamıştır. Babası da ünlü bir heykeltıraş olan Atinalı Praxiteles, 4 yy da iki nedenle burada yaşamış. Birincisi zengin ve sanatsever Knidos şehrinin cazibesi, ikincisi de Eleusis’deki güz bayramında tanıdığı sevgilisi alımlı, şuh kadın Phyrne (Firini) içindir. Söylenir ki her iki öğe de onun Knidos Afrodit’ini yaratmasında ilham kaynağı olmuştur. Praxiteles’in dünyada ün salmasını sağlayan en ünlü eseri Knidos Afrodit’idir. Hem klasik dönemde hem de çağımızda onun stiline öykünerek 100'lerce mermerden Afrodit heykelleri yapılmıştır.

Plinius’dan öğrendiğimize heykelin yapım hikâyesi ise şöyle; Kos adası heyeti, Praxiteles ile Artemis tapınağı yangın sonrası Efes antik kentinde karşılaşıyorlar. Fırsat bu fırsat deyip ondan bir mermer Afrodit heykeli yapmasını teklif ediyorlar ve bu teklif kabul görüyor. Efes’den Knidos’a dönen Praxiteles, şevkle heykeli yapmaya başlıyor. Aşka gelip coşan Praxiteles bir yerine iki Afrodit heykeli yapıyor. Birincisi, yarı beline kadar açık, belden aşağısı eteklikle kapalı klasik olanıdır. Diğer ikincisi ise şimdiye kadar yapılanların aksine çırılçıplak olanıdır. Heykeller tamamlanınca almaya gelen Kos adası heyeti, çıplak olanı görünce müstehcen bulup şoka giriyor ve biz bunu alamayız deyip klasik olanı tercih ediyorlar. Diğerini ise, ötekine biz talibiz diyen Knidoslular satın alıyor ve bu nadide çıplak Afrodit heykelini heyecanla, şehrin en görünen yerine dikiyorlar. Böyle bir Afrodit heykeli çevrede büyük yankı yapıyor. Praksiteles’in Afrodot’inde M.Ö. 4.yy'a kadar yapılan diğer Afrodit heykellerinden farklı olan ne idi? derseniz hemen açıklayayım; O vakte kadar yapılan tüm heykellerde Afrodit, yarı çıplak sunulmuştur. Yani göğüsler bele kadar açık, kalça kısmından aşağısı da bir ipek şal ile kapalıdır. O ise cüretkâr bir şekilde ilk defa Afrodit’i çırılçıplak sunmuştur. Sadece sağ eliyle kadınlık uzvunu kapatmıştır. Yani Praxiteles, çıplak Afrodit heykelini yapan ilk heykeltıraştır. Bu yüzden onun eseri dünyada Knidos Afrodit’i diye anılır. Romalı yazar Plinius bu heykeli “dünyanın en güzel heykeli” diye ilan etmiştir. Güler misiniz ağlar mısınız bilmem ama o dönemde bu heykele âşık olanlar mı, yoksa geceleri gelip sarılanlar mı ararsınız! Yani heykelin muhteşemliği çoğu kişiye kafayı kırdırtmış. Heykelin ünü o kadar yayılıyor ki o eseri görmeye dünyanın çeşitli yörelerinden insanlar bu kente gelmeye başlıyor. Turizm patlıyor ve Knidos’lular muazzam paralar kazanıyorlar. Peki, bu heykelin akıbeti ne oldu diye sorulursa; Ne yazık ki bu güzel heykel Bizans imparatoru Teodosius zamanında İstanbul’a getiriliyor ve Yerebatan Sarayının ilerisindeki Lausus sarayına konur. Daha sonra da bir büyük yangında diğer eserler gibi bu orijinal heykelde yok olup gider. Bugün dünyanın pek çok müzesinde görülen çıplak Afrodit heykelleri Knidos Afrodit’inin kopyalarıdır. Ayrıca Praksiteles diğer heykeltıraşlar aksine atlet veya savaşçı asker yerine daha çok erotik kadın ve erkek heykellerini de yeğlemiş.

Praxeteles’in Pryne aşkı:

Praxiteles Knidos Afrodit’ini yaratırken ilham aldığı kaynak için şöyle bir hikaye anlatılır. Bir yaz akşamı arkadaşıyla birlikte oturup güneşin batışını seyrederken tapınak rahibelerinin deniz kenarına geldiğini görür. Hepsi elbiseleriyle suya girerken bir tanesi çırılçıplak girer. Bizim heykeltıraş gördüğü güzellik karşısında dona kalır çünkü muhteşem bir vucuda sahiptir. Hemen ertesi günü o rahibenin heykelini yapmak için izin alır ve işe koyulur. Heykeli yaparken de bu güzel kızın enterasan hikâyesini de öğrenir. Genç kız köyünde bir adamı öldürmüş. Mahkeme ise genç kızı ölüme mahkûm etmiş. İdam kararını duyan avukatı bir hışımla öne atılır ve kızın elbiselerini yırtıp genç kızın o muhteşem vucudunu yargıçlara göstermiş. "Bu memeleri yok etmeye razı olacak mısınız? der. Füze gibi dimdik memeleri gören hâkimler, tekrar toplanıp idam kararını değiştirip onu bir tapınakta çalışmaya mahkum etmişler.

Yukarıda anlattığım hikaye bilinen olanıdır. Ben size bir başka versiyonunu da anlatmak istiyorum. O devirde Kurtizan olmakla Hetere olmak arasında fark varmış. Kurtizan sahipli (belki karşılığı odalık) yarı özgür olan bir kadın, Hetere ise seçtiği adamla düşüp kalkan (escort-yosma) özgür bir kadın. Pryne o devrin en güzel ve zengin olmuş kadınıdır. Çeşitli ünlü kişilerle aşk yaşamış villası ve hizmetçileri olan iyi eğitim görmüş, güzel giyinen aşk yaşayacağı kişileri kendisi seçen özel birisidir. Onunla heykeltraş Praxiteles’in hayatının kesiştiği yer ise Atina yakınınlarındaki kült merkezi Eleusis olmuştur. Festivalin son günü çırılçıplak soyunup denize giren Firini'yi koruma altına alıp Efes üzerinden Knidos’a getirmiş ve yıllarca beraber yaşamışlardır. Onu, yaptığı Afrodit heykeli için model olarak kullanmıştır. Bu aşk hikâyesinin geniş açılımını ileriki bir dönemde etraflıca yayınlıyacağım…

En Güzel Günbatımı

Ve tüm kenti yukarıdan aşağıya dolaşıp geldikten sonra aşağıdaki küçük tiyatroda yerimi aldım. Ülkemizin her yöresinde güneşin batışı hakikaten çok güzeldir; örneğin Ayvalık Şeytan sofrası gibi. Orada ki günbatımını, irili ufaklı onlarca adalarla birlikte seyredersiniz ama burada ise bir antik kentle birlikte. İşte o doyulmaz gün batımı vakti yaklaşıyor ve ben heyecanla fotoğraf makinem elde bekliyorum. Güneşin batışını fotoğraflamak için tam tiyatronun sağ köşesinde durdum. Tam saat 20.35 de güneş, ağır ağır kızararak batmaya başlamıştı. İçim kıpır kıpır, bu anı kaçırmamak için arka arkaya onlarca fotoğraf çektim.

Bir ara kafamı sola çevirince güneş ışıklarının etkisiyle tiyatronun mermer oturaklarını sarartmış, aşağıda deniz üzerinde duran tekne de beni de fotoğrafın içine al diye sesleniyor. Aman Allah’ım deyip güneşin batışını fotoğraflamayı kesip bu tarafın fotoğraflarını çekmeye başladım. İki güzellik bir arada çok güzel ve özel kareler yakalamıştım. Bu saate kadar beklemek değmişti. Oradan ayrılmak istemesem de gitmek zorundaydım çünkü yolumuz uzundu. Yavaş yavaş aşağı inip antik kenti en son terk eden ben olmuştum. Park alanına gelince tekrar merakla fotoğraflara bakmak istedim. Açık olan internet Google haritalardan şöyle bir mesaj geldi. ‘Knidos fotoğraflarınızı paylaşmak ister misiniz?’ diye. İlk defa böyle bir şey yapacaktım ve neden olmasın deyip okeye bastım. İyi ki de o Google’dan gelen teklife evet demişim. O gün çektiğim küçük tiyatronun fotoğrafı daha sonraları Google haritalar fotoğraflarında Nisan 2020 itibariyle tam 30600 üzerinde beğeni almış. Bu beğeninin gururu bana yeter de artar diyorum. Tiyatroya vuran güneş ışıkları o mermer oturakları sımsıcak bir renk vermiş arka planda deniz ve mavi yolculuk yapan bir tur teknesi kadranıma düşmüş muhteşem bir fotoğraf oluşmuştu. Eğer bir gün fotoğraf sergisi yaparsam ilk başa o fotoğrafımı koyacağım.

Güzel bir gezinin ardından hikâyelerle dönmek çok hoş. Antik kentimiz Knidos’un ruhunu yakalamaya ne dersiniz!

Kaynaklar

Dr.Ülgen Önen - Karien

George Bean - Knidos

Ramazan Özgan - Helenistik dönem heykeltraşlık

Bilgilerini benimle paylaşan Knidos kazı heyeti başkanı Prof.Dr. Ertekin Doksanaltı’na da teşekkürlerimi sunuyorum.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.